Bir
daha biz uyarmıştık dememek için: örgütlenelim, güzel günler kendi ellerimizdedir.
Yaşanan son gelişmelerde de
açıkça görüldüğü gibi Karşı-Devrim güçlerinin emellerine her zamankinden daha
yakın olduğu dönemlerden geçiyoruz.
Karşı-Devrimci
Güçler:AKP’giller
ve Gülen Cemaati
Emelleri:Büyük Ortadoğu Projesi’ni hayata
geçirmek. Türkiye’yi Ortaçağ karanlığına sürüklemek.
Şüphesiz ki bu iki gücü bulup bu
emelleri gerçekleştirmesi için onlara görevler veren ve attıkları-atacağı her
adımdan haberdar olan, belirleyen ABD
Emperyalizmidir.
Bunu şaşmaz bir şekilde bildikten
sonra Türkiye’de gelişen bu olayların sorumlularını ve taraflarını açık bir
şekilde saptarız. Emperyalizmin bu iki gücünün Türkiye’de hızla gerçekleşen
Ortaçağ karanlığına gidişin mimarları oldukları konusunda fikir birliğine
kavuşuruz. İki taraftan birini “Demokrasi
Fatihi” olarak görmeyiz.
Yıllar süren beraberlikten sonra çıkar
ilişkileri doğrultusunda şu anda karşı durumda olan bu iki güç: birbirlerini
var etmiş, ayakta tutmuş, büyütmüşlerdi. Bu iki güç kendilerine verilen görevi,
BOP’un gerçekleşmesi için ellerinden gelen her şeyi yapmış ve yapmaya da hâlâ
devam etmektedirler.
AKP’giller: “Cemaat tarafından
kandırıldık” diyerekten kendisini ne kadar aklamaya çalışırsa çalışsın
aklanamazlar. Bu iki güçte aynı sınıfın (Tefeci-Bezirgan Sınıfı) mensuplarıdır.
Ve çıkarları da düşmanları da aynıdır. Bunu bilerekten yıllarca omuz omuza
verdiler.
Cemaat’in Ordu’dan-Eğitime kadar devletin
tüm alanlarına girmesinde ve bu alanlarda Mustafa Kemalci kişilerin yok
edilmesinde ve Laikliği silmeye çalışmakta ortak mücadele ettiler.
Bu su götürmez bir gerçektir.
Açıktır.
AKP-Cemaat
ikilisi birbirini büyüttü korudu
Bu iki Ortaçağcı güç, Laik
Cumhuriyeti el birliğiyle enkaza çevirmişlerdir. Ergenekon, Balyoz gibi sahte
davalarla, CIA operasyonlarıyla Türk Ordusu’nu kağıttan kaplana çevirip,
Cumhuriyeti bir anlamıyla koruyucusuz bırakmışlardır. Hukuku ayaklar altına
alarak, kanunları hiçe sayarak, “90 yıllık enkaz” dedikleri Laik Cumhuriyet’i
talan edip yerine bir din devleti oluşturmak için ABD’li patronlarının
hizmetinde kol kola mücadele etmişlerdir. AKP’giller’in Pensilvanyalı İmam’a
methiyeler dizdikleri örnekler saymakla bitmez. Zaten birbirlerine ilk
girdiklerinde “ne istediler de vermedik” diyerek, bu ortaklığı itiraf etmişti
Kaçak Saraylı İmam’ın kendisi de. Dolayısıyla, ikisi de ABD’ye uşaklıkta sınır
tanımayan, varlıklarını emperyalizme borçlu olan, ikisi de Ortaçağcı, ikisi de
Laikliğe, Mustafa Kemal’e, Kuvayimilliye’ye ve onun kazanımlarına düşman olan
bu güruhların birbirlerinden hiçbir farkları yoktur. AKP’nin iktidara
gelmesinden 2013 yılına kadar birlikte davranıp sahiplerine birlikte hizmet
sunmuşlardır.
Mesele talan edilen, el
birliğiyle enkaza çevrilen Cumhuriyet’in mirasını kapmaya geldiğinde ise,
birbirlerine düşmüştür bunlar. Her ikisi de Ortaçağcı, Amerikancı, meşruiyetten
yoksun olan iki güç, pastadan payın büyüğünü kapma hakkını kendisinde görmüştür
her gayrimeşru suç örgütü gibi. Ve 17–25 Aralık ve sonrasında hızla yükselen bu
kavga, en sonunda böyle kanlı bir hesaplaşma doğurmuştur. Yani ortada bir darbe
değil, bir paylaşım savaşı vardır. Asıl darbeyi Pensilvanyalı İmam ve Kaçak
Saraylı İmam el ele Laik Cumhuriyete karşı yapmışlardır.
AKP iktidarıyla birlikte
ülkemizde Cemaat yurtlarının sayıları hızla yükselmeye başlamıştır.
Aralarındaki ortaklığın bir ürünü olarak, temiz yürekli halk çocuklarımız
kandırılıp kafaca silahsızlandırılmaları için Cemaat yurtlarına yönlendirilmiş,
devlet yurtları sayıca çok az ve nitelik olarak da Cemaat yurtlarından çok
geride bırakılmıştır. Cemaat kendi örgütlenmesinin temelini yurtlar
aracılığıyla gerçekleştirmektedir. Öğrencileri, Üniversite kayıtları döneminde
otobüslerinden indikleri andan itibaren otogarlarda karşılayarak ve
üniversitelere adımlarını atar atmaz onları Ortaçağcı görüşlerinin pençesi
arasına almaktadır. Bu kişileri CIA’nin biçimlendirdiği İslam ile doldurup,
türlü eğitimlerden geçirirler. Bu yetiştirdikleri kişileri; Siyasal İslam'ın
birer temsilcisi ve laikliğe karşı devletin tüm alanlarına Asker, Polis, Vali,
Hakim, Yargıç vs. olarak kolayca yerleştirir.
Örgütlenmesini bu şekilde devam
ettirir.
Bu örgütlenmenin önünü yasal
düzende açan ve büyümesinde alenen destek olan AKP’gillerin ta kendisidir.
Örneğin 2004 yılında AKP'nin yaptığı bir yasa değişikliği ile “Yurtların faaliyetine dini alet etmesi.”
yurtların kapatılma gerekçeleri arasından çıkarılmıştı. Bununla birlikte devlet
yurtlarının kapasitesini yetersiz bırakarak ve yeni devlet yurtları açmamakla
cemaat yurtlarının çoğalmasını sağlamıştır.
Kurtuluş Partisi Gençliği olarak
baştan açık bir şekilde gördüğümüz bu örgütlenme şeklini teşhir etmek ve
Ortaçağcı görüşün güçlenmesine engel olmak için Türkiye çapında “YURT-KUR UYUMA YURT KUR!” adlı bir
imza kampanyası düzenledik.
2008-2009 yılları arasında 1 yıl süren bu kampanyamız
doğrultusunda günlerce süren stantlar kurup, binlerce bildiriler dağıttık.
Halkımıza sesimizi daha da duyurmak için duvarlara binlerce afişler
yapıştırdık.
Kampanyamızın başlangıcından
sonuna kadar AKP’gilleri kolluk güçleri, valileri ve diğer devlet kurumları
aracılığıyla karşımızda gördük.
Buna somut örnek göstermek
gerekirse İstanbul, Bursa, İzmir gibi şehirlerde valilikler aracığıyla kampanya
afişlerimizin yasaklanmasını gösterebiliriz.
Ayrıca YURT-KUR'un 13 Ocak
2009’da düzenlediği bir konferansta dönemin Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'i
protesto eden yoldaşlarımız hem yurttan atılıp hem de öğrenim bursları kesilmişti.
Bu yasaklama ve yıldırma politikalarına
aldırış etmeden kampanyamız günlerce devam etti.
Kampanyamızı Ankara’da Yurt-Kur
Genel Müdürlüğü önünde bitirmek için İstanbul Taksim Meydanı'ndan başlayıp, 7-8-9
Eylül 2009 tarihlerinde 3 gün süren “Ne
Cemaat Yurdu, Ne Tarikat Evi Yurt-Kur Uyuma YURT KUR” adıyla başlattığımız
yürüyüş, Kocaeli, Bursa ve Eskişehir’den geçerek devam etti. Yurt-Kur Genel
Müdürlüğü’nün önünde temsili yurt temeli atma ve 1 yıldır toplanan binlerce
imzanın teslim edilmesiyle son bulacak olan kampanyamız; imzaların teslim
edilmesinden sonra pankart açmak isteyen arkadaşlarımıza polisin yaptığı
müdahale ve 43 arkadaşımızın gözaltına alınmasıyla son buldu.
AKP’giller çok geçmeden hemen bu
eylemlerin karşılığını gösterme çabasına girdi. 43 yoldaşımıza “2911 sayılı yasaya muhalefet, İzinsiz gösteri yürüyüşü düzenlemek, Uyarıya
rağmen dağılmamak, görevli memura direnmek, kamu malına zarar vermek”
suçlarından dava açtı.
2 yılı aşkın bir süre devam eden
bu dava yoldaşlarımızın beraat etmesiyle ile sonuçlandı.
Şimdi de meydanlara çıkıp
cemaatin yurtlar aracılığıyla devlete sızdıklarını göremedik diyorlar.
Biz destek verdik, beraberdik
diyemiyorlar.
Güzel
günler ellerimizdedir
Cemaatin işlevini ve
örgütlenmesini açık bir şekilde gördüğümüz gibi, yıllardan beri açık şekilde
gördüğümüz bir şey de; Türkiye’nin Yeni Sevr’e götürülmesidir. BOP kapsamında
bölünmesidir.
Bunu engellemek ve gerçek halkın
iktidarını kurmak için tüm örgütlülüğümüzle yıllardan beri mücadele ediyoruz.
Ne yazık ki şu anda ki örgütlüğümüz, emperyalistlerin ve onun taşeronlarına
karşı galip gelecek örgütlülükte değil. Ama şunu iyi biliyoruz ki; Emperyalizm
sonunda kaybedecektir. Bu da sadece örgütlü bir güçle olur. Örgütlü bir güce
karşı tüm silahlar, araç-gereçler yetersiz kalır.
Halkımıza seslenişimiz;
Emperyalistlerin ve bu iki gücün bir tarafında yer alma, taraf olma!
Tarafımız; Emperyalizme ve onun
taşeronluğunu yapan Ortaçağcı Gericiliğe karşı demokratik, laik, tam bağımsız
bir ülke kurma yolunda İkinci Kurtuluş Savaşı verenlerin tarafı olmalı!
Örgütsüz Halk Köle Halktır,
Örgütlü Halk Yenilmez!
Örgütlenin.
Kurtuluş Partisi Gençliği