16 Ağustos 2016 Salı

AKP'giller'e ve Cemaate Karşı Gerçek Mücadele(1): "Yurt-Kur Uyuma Yurt Kur!"


Bir daha biz uyarmıştık dememek için: örgütlenelim, güzel günler kendi ellerimizdedir.

Yaşanan son gelişmelerde de açıkça görüldüğü gibi Karşı-Devrim güçlerinin emellerine her zamankinden daha yakın olduğu dönemlerden geçiyoruz.
Karşı-Devrimci Güçler:AKP’giller ve Gülen Cemaati
Emelleri:Büyük Ortadoğu Projesi’ni hayata geçirmek. Türkiye’yi Ortaçağ karanlığına sürüklemek.
Şüphesiz ki bu iki gücü bulup bu emelleri gerçekleştirmesi için onlara görevler veren ve attıkları-atacağı her adımdan haberdar olan, belirleyen ABD Emperyalizmidir.
Bunu şaşmaz bir şekilde bildikten sonra Türkiye’de gelişen bu olayların sorumlularını ve taraflarını açık bir şekilde saptarız. Emperyalizmin bu iki gücünün Türkiye’de hızla gerçekleşen Ortaçağ karanlığına gidişin mimarları oldukları konusunda fikir birliğine kavuşuruz. İki taraftan birini “Demokrasi Fatihi” olarak görmeyiz.
Yıllar süren beraberlikten sonra çıkar ilişkileri doğrultusunda şu anda karşı durumda olan bu iki güç: birbirlerini var etmiş, ayakta tutmuş, büyütmüşlerdi. Bu iki güç kendilerine verilen görevi, BOP’un gerçekleşmesi için ellerinden gelen her şeyi yapmış ve yapmaya da hâlâ devam etmektedirler.

AKP’giller: “Cemaat tarafından kandırıldık” diyerekten kendisini ne kadar aklamaya çalışırsa çalışsın aklanamazlar. Bu iki güçte aynı sınıfın (Tefeci-Bezirgan Sınıfı) mensuplarıdır. Ve çıkarları da düşmanları da aynıdır. Bunu bilerekten yıllarca omuz omuza verdiler.
Cemaat’in Ordu’dan-Eğitime kadar devletin tüm alanlarına girmesinde ve bu alanlarda Mustafa Kemalci kişilerin yok edilmesinde ve Laikliği silmeye çalışmakta ortak mücadele ettiler.
Bu su götürmez bir gerçektir. Açıktır.

AKP-Cemaat ikilisi birbirini büyüttü korudu

Bu iki Ortaçağcı güç, Laik Cumhuriyeti el birliğiyle enkaza çevirmişlerdir. Ergenekon, Balyoz gibi sahte davalarla, CIA operasyonlarıyla Türk Ordusu’nu kağıttan kaplana çevirip, Cumhuriyeti bir anlamıyla koruyucusuz bırakmışlardır. Hukuku ayaklar altına alarak, kanunları hiçe sayarak, “90 yıllık enkaz” dedikleri Laik Cumhuriyet’i talan edip yerine bir din devleti oluşturmak için ABD’li patronlarının hizmetinde kol kola mücadele etmişlerdir. AKP’giller’in Pensilvanyalı İmam’a methiyeler dizdikleri örnekler saymakla bitmez. Zaten birbirlerine ilk girdiklerinde “ne istediler de vermedik” diyerek, bu ortaklığı itiraf etmişti Kaçak Saraylı İmam’ın kendisi de. Dolayısıyla, ikisi de ABD’ye uşaklıkta sınır tanımayan, varlıklarını emperyalizme borçlu olan, ikisi de Ortaçağcı, ikisi de Laikliğe, Mustafa Kemal’e, Kuvayimilliye’ye ve onun kazanımlarına düşman olan bu güruhların birbirlerinden hiçbir farkları yoktur. AKP’nin iktidara gelmesinden 2013 yılına kadar birlikte davranıp sahiplerine birlikte hizmet sunmuşlardır.

15 Temmuz Cumhuriyetin Mirasını Paylaşım Savaşının Ürünüdür

Mesele talan edilen, el birliğiyle enkaza çevrilen Cumhuriyet’in mirasını kapmaya geldiğinde ise, birbirlerine düşmüştür bunlar. Her ikisi de Ortaçağcı, Amerikancı, meşruiyetten yoksun olan iki güç, pastadan payın büyüğünü kapma hakkını kendisinde görmüştür her gayrimeşru suç örgütü gibi. Ve 17–25 Aralık ve sonrasında hızla yükselen bu kavga, en sonunda böyle kanlı bir hesaplaşma doğurmuştur. Yani ortada bir darbe değil, bir paylaşım savaşı vardır. Asıl darbeyi Pensilvanyalı İmam ve Kaçak Saraylı İmam el ele Laik Cumhuriyete karşı yapmışlardır.

AKP iktidarıyla birlikte ülkemizde Cemaat yurtlarının sayıları hızla yükselmeye başlamıştır. Aralarındaki ortaklığın bir ürünü olarak, temiz yürekli halk çocuklarımız kandırılıp kafaca silahsızlandırılmaları için Cemaat yurtlarına yönlendirilmiş, devlet yurtları sayıca çok az ve nitelik olarak da Cemaat yurtlarından çok geride bırakılmıştır. Cemaat kendi örgütlenmesinin temelini yurtlar aracılığıyla gerçekleştirmektedir. Öğrencileri, Üniversite kayıtları döneminde otobüslerinden indikleri andan itibaren otogarlarda karşılayarak ve üniversitelere adımlarını atar atmaz onları Ortaçağcı görüşlerinin pençesi arasına almaktadır. Bu kişileri CIA’nin biçimlendirdiği İslam ile doldurup, türlü eğitimlerden geçirirler. Bu yetiştirdikleri kişileri; Siyasal İslam'ın birer temsilcisi ve laikliğe karşı devletin tüm alanlarına Asker, Polis, Vali, Hakim, Yargıç vs. olarak kolayca yerleştirir.
Örgütlenmesini bu şekilde devam ettirir.
Bu örgütlenmenin önünü yasal düzende açan ve büyümesinde alenen destek olan AKP’gillerin ta kendisidir. Örneğin 2004 yılında AKP'nin yaptığı bir yasa değişikliği ile “Yurtların faaliyetine dini alet etmesi.” yurtların kapatılma gerekçeleri arasından çıkarılmıştı. Bununla birlikte devlet yurtlarının kapasitesini yetersiz bırakarak ve yeni devlet yurtları açmamakla cemaat yurtlarının çoğalmasını sağlamıştır.
Kurtuluş Partisi Gençliği olarak baştan açık bir şekilde gördüğümüz bu örgütlenme şeklini teşhir etmek ve Ortaçağcı görüşün güçlenmesine engel olmak için Türkiye çapında “YURT-KUR UYUMA YURT KUR!” adlı bir imza kampanyası düzenledik.
 2008-2009 yılları arasında 1 yıl süren bu kampanyamız doğrultusunda günlerce süren stantlar kurup, binlerce bildiriler dağıttık. Halkımıza sesimizi daha da duyurmak için duvarlara binlerce afişler yapıştırdık.
Kampanyamızın başlangıcından sonuna kadar AKP’gilleri kolluk güçleri, valileri ve diğer devlet kurumları aracılığıyla karşımızda gördük.
Buna somut örnek göstermek gerekirse İstanbul, Bursa, İzmir gibi şehirlerde valilikler aracığıyla kampanya afişlerimizin yasaklanmasını gösterebiliriz.
Ayrıca YURT-KUR'un 13 Ocak 2009’da düzenlediği bir konferansta dönemin Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'i protesto eden yoldaşlarımız hem yurttan atılıp hem de öğrenim bursları kesilmişti.
Bu yasaklama ve yıldırma politikalarına aldırış etmeden kampanyamız günlerce devam etti.
Kampanyamızı Ankara’da Yurt-Kur Genel Müdürlüğü önünde bitirmek için İstanbul Taksim Meydanı'ndan başlayıp, 7-8-9 Eylül 2009 tarihlerinde 3 gün süren “Ne Cemaat Yurdu, Ne Tarikat Evi Yurt-Kur Uyuma YURT KUR” adıyla başlattığımız yürüyüş, Kocaeli, Bursa ve Eskişehir’den geçerek devam etti. Yurt-Kur Genel Müdürlüğü’nün önünde temsili yurt temeli atma ve 1 yıldır toplanan binlerce imzanın teslim edilmesiyle son bulacak olan kampanyamız; imzaların teslim edilmesinden sonra pankart açmak isteyen arkadaşlarımıza polisin yaptığı müdahale ve 43 arkadaşımızın gözaltına alınmasıyla son buldu.
AKP’giller çok geçmeden hemen bu eylemlerin karşılığını gösterme çabasına girdi. 43 yoldaşımıza “2911 sayılı yasaya muhalefet, İzinsiz gösteri yürüyüşü düzenlemek, Uyarıya rağmen dağılmamak, görevli memura direnmek, kamu malına zarar vermek” suçlarından dava açtı.
2 yılı aşkın bir süre devam eden bu dava yoldaşlarımızın beraat etmesiyle ile sonuçlandı.
Şimdi de meydanlara çıkıp cemaatin yurtlar aracılığıyla devlete sızdıklarını göremedik diyorlar.
Biz destek verdik, beraberdik diyemiyorlar.

Güzel günler ellerimizdedir

Cemaatin işlevini ve örgütlenmesini açık bir şekilde gördüğümüz gibi, yıllardan beri açık şekilde gördüğümüz bir şey de; Türkiye’nin Yeni Sevr’e götürülmesidir. BOP kapsamında bölünmesidir.
Bunu engellemek ve gerçek halkın iktidarını kurmak için tüm örgütlülüğümüzle yıllardan beri mücadele ediyoruz. Ne yazık ki şu anda ki örgütlüğümüz, emperyalistlerin ve onun taşeronlarına karşı galip gelecek örgütlülükte değil. Ama şunu iyi biliyoruz ki; Emperyalizm sonunda kaybedecektir. Bu da sadece örgütlü bir güçle olur. Örgütlü bir güce karşı tüm silahlar, araç-gereçler yetersiz kalır.
Halkımıza seslenişimiz; Emperyalistlerin ve bu iki gücün bir tarafında yer alma, taraf olma!
Tarafımız; Emperyalizme ve onun taşeronluğunu yapan Ortaçağcı Gericiliğe karşı demokratik, laik, tam bağımsız bir ülke kurma yolunda İkinci Kurtuluş Savaşı verenlerin tarafı olmalı!
Örgütsüz Halk Köle Halktır, Örgütlü Halk Yenilmez!

Örgütlenin.
                                                                                                                   
                                                                                                           Kurtuluş Partisi Gençliği