27 Mayıs 1960 Politik Devrimi’nin kazanımları sayesinde
yükselen devrimci mücadelenin önünü kesmek için Parababaları, 12 Mart 1971 ve
12 Eylül 1980 faşist darbelerini gerçekleştirmiş; 12 Eylül ile kurulan YÖK
(Yüksek Öğretim Kurulu) eliyle de faşizmin karanlığı üniversiteler üzerine
çökmüş, sayısız devrimci-ilerici öğrenci ve öğretim görevlisi üniversitelerden
uzaklaştırılmıştır.
YÖK, bir yandan üniversitelerin kapısını
sermayeye açmış, eğitimi hızla ticarileştirmiş, diğer yandan da öğretim
müfredatını bilimsellikten uzak, ezberci ve Türk-İslam sentezci bir mantıkla
oluşturmuştur. Öğretim elemanlarımızın çoğu gerici, şovenist ya da ümmetçi
kadrolardan oluşturulmuştur. İlköğretimden liseye ve Kur’an kurslarından,
tarikat dergâhlarına, evlerine vb.lerine toplumun her alanında değişik
biçimlerde, Ortaçağcı eğitimden geçirilen genç insanlarımız, insanlığın ve
halkımızın ilerlemesi yönünde bir tavır ortaya koyacak aydınlar olmak yerine,
kendi kendilerine kelepçe vurmaktan farksız “Türban Eylemleri” yapan genç kızlarımıza
ve onların destekçisi olan, mantıklı düşünmekten yoksun, meczuplaştırılmış
müritlere dönüştürülmüşlerdir.
YURTKUR öğrencilerin barınma sorunları için gerekli ve
yeterli yatırımı yapmayarak öğrencileri cemaat yurtlarına muhtaç bırakmıştır.
Üniversitelerin kontenjanları % 25 arttırılarak fecaat daha da büyütülmüştür.
Ayrıca her türlü mali olanağa sahip cemaat yurtlarının önünü açmak için 2004
yılında yapılan yasa değişikliği ile “faaliyetine dini alet etmesi”
yurtların kapatılma gerekçeleri arasından çıkarılmaya çalışılmıştır.
YURTKUR, “kredi isteyen hiçbir öğrenciyi geri
çevirmiyoruz” diyerek övünmektedir. Ancak öğrenciler okul hayatı
boyunca aldığı krediyi, aldığı sürenin yarı zamanında ödemekle mükellef
tutulmaktadır. Diplomalı işsiz yetiştiren üniversitelerimizden mezun olan
öğrenciler beyaz eşya endeksi üzerinden faizlendirilen ve binlerce lirayı aşan
bu borçları ödeyemediklerinden, icralık duruma düşmüşlerdir.
Tayyipgiller, Ilımlı İslam ya da daha doğrusu CIA İslamı
projesinde hızla yol aldıkları son süreçte YÖK’ün üzerinde önemle durmuştur.
Tayyipgiller, türban çıkışıyla birlikte, akademik kariyeri; vahiyler, cami
sayıları üzerine yapılmış araştırmalarıyla şekillenmiş Ortaçağcıları
Üniversitelerin yönetim kadrolarına atamıştır. Bugünkü YÖK’ün niteliğini ise
Temmuz 2009’da istifa eden muhalif YÖK üyesi Bülent Serim’in istifa metnindeki
ifadelerinden çıkartabiliriz:
“Yükseköğretim Genel Kurulu, artık konulara yalnızca
siyasal iktidar gibi bakmakla kalmamakta, anayasal konumunu bir yana bırakarak,
iktidardaki partinin programını ve ideolojisini gerçekleştirmeye çalışan bir
kurul durumuna getirilmiş bulunmaktadır.”
Demokratik Halk Üniversiteleri için mücadeleden başka
çıkar yol yoktur!
İşte bugün üniversitelerimiz bir yandan ticarileştirilme
diğer yandan da gericileştirilme saldırıları ile karşı karşıyadır. Tayyipgiller
Üniversitelerimizi; Parababaları için hem para basan birer holding hem de
Ilımlı İslam veya CIAsal İslam projesi için “mücahit”lerin yetiştiği arka
bahçelerine çevirmek istemektedirler.
Fakat aydın gençliğimiz kendisine biçilen bu deli gömleğini
parçalayacaktır.
Ülkemizde de gençlik hemen her toplumsal
hareketliliğin ön saflarında yer almayı bilmiştir. Her fırsatta tertipledikleri
sivil-resmi faşist saldırılara, okuldan atmalara-uzaklaştırmalara göğüs
gererek, halklarımıza yeniden dayatılmaya çalışılan Sevr’e karşı İkinci
Kurtuluş Savaşı’mızda da yerini alacaktır.
Şanlı Gezi Direnişi bunun en yeni ve görkemli
kanıtıdır. Bu direniş göstermiştir ki Jöntürk gelenekli gençliğimiz ne kadar
apolitikleştirilmeye çalışılsa da orantısız zekâsıyla olayları görmüş Ali
İsmail Korkmaz’da cisimleştiği gibi bu gidişata kayıtsız kalmamıştır. Kalamaz
da!
Türkiye Aydın Gençliğinin önünde 1945’ten beri iki seçenek
vardır; Dönemin gençlik önderlerinden Deniz Gezmiş’in de savunduğu bu doğruları
Mahir Çayan 1970’lerde şu cümlelerle ortaya koyar:
“(…) aydınlar iki alternatifle karşı karşıyadır.
“Ya, Türkiye’nin bugünkü içler acısı durumu, mevcut düzeni,
ülkenin “değişmez kaderi” olarak, olduğu gibi kabullenip, “böyle gelmiş böyle
gider” “bana ne, ben kendi çıkarıma bakar hayatımı yaşarım” diyerek bu düzenin
bir unsuru olacaklardır.
“(…)
“Bunlar için tek bir yüce yasa vardır. O da, kendi
çıkarları ve kendi esenlikleridir. Bunlar hayâsızca, bir ulus için kutsal ne
varsa, onu emperyalist pazarlarda açık artırmaya çıkarmış vatan hainleridir. Ve
bunu da ağızlarından hiç eksik etmedikleri vatan-millet adına yaparlar!
“Gelelim ikinci alternatife:
“Bu alternatif, 20’nci Yüzyılın ikinci yarısı da dahil olmak
üzere, her tarihî dönemde, ulusun tam bağımsız olarak yaşayabileceğine
inananların, emperyalist boyunduruk altında yaşamaktansa ölmeyi yeğ tutanların
alternatifidir. Bu ikinci yol, hayatı da dâhil olmak üzere her şeyini
ortaya koyarak Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Ya İstiklal Ya Ölüm” parolasını
kendisine şiar edip, “Tam Bağımsız Türkiye” için bitmemiş olan Anadolu ihtilali
için savaşanların yoludur.
“Evet, bütün Türkiyeli aydınlar, bu iki alternatiften
birisini seçmek zorundadırlar.
“Birinci alternatifte, rahat bir yaşantı, bu düzenin
nimetleri vardır.
“İkincisinde ise, çeşitli zorluklar, kan, işkence ve ölüm
vardır.
“Biz, yurtsever kişiler olarak, ikinci yolu seçtik.
“Seçtiğimiz yol, Gazi Mustafa Kemal’in açtığı yoldur.
“O’nun başlattığı Anadolu ihtilalinin yoludur.
“Parolamız, “Ya İstiklal Ya ölüm!”
“Hedefimiz, “İstiklal-i Tam Türkiye”dir.”(Mahir
Çayan’dan Aktaran: Nurullah Ankut, Latin Amerika’dan Türkiye’ye Devrimci Kavga,
Derleniş Yayınları, s. 85-88)
“Yıldırılamaz Gençlik!”
Sözlerimizi Türkiye Devriminin önderi Hikmet
Kıvılcımlı’nın Gençliğin karakterini ve görevini en açık biçimde ortay
koyduğu Parababaları düzenine meydan okuyan şu cümlelerle bitirelim:
“Aydın genç Antika çağın ezik, cahil köylüsü değildir.
Aydın genç, hiçbir zulmün sindiremeyeceği Modern İşçi Sınıfı gibi bir yenilmez
devrimci özgücün müttefikidir. Üstelik gençliğimizin tükenmez "Genç
Türkler" devrimci geleneği vardır. Yıldırılamaz gençlik.”
Yılmadığımızı, Yılmayacağımızı göstereceğiz!
Üniversitelerimizin holdinglere, kampuslarımızın modern tekkelere
dönüştürülmesine izin vermeyeceğiz. Demokratik, Laik ve Anadilde Eğitim veren,
tamamenparasız bir yükseköğretim için Demokratik Halk
Üniversiteleri şarttır. Gel bu mücadelede seninle de yollarımızı
birleştirelim.
AB-D Emperyalistlerinin 12 Eylül ile gençliğimize giydirmeye
çalıştığı, bugün Tayyipgiller’in terzi kalfalığında dikilmek istenen deli
gömleğini parçalayalım.
Gezi ruhuyla, saflarda buluşmaya...
YÖK’ü Tarihe Gömelim!
Yaşasın Demokratik-Laik-Anadilde-Parasız Eğitim
Mücadelemiz!
Yaşasın Demokratik Halk Üniversiteleri Mücadelemiz!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Öneri/eleştiri ilet.