Merhaba öğrenci arkadaş,
Bu öğretim yılında ÖSYS’ye başvuran 1.924.550 adaydan sadece
877.784’ü bir üniversiteye yerleşmeye “hak kazandı” Maalesef ülkemizde
üniversitede okuma hakkını ezberciliğin, eşitsizliğin, şifrelerin, kopyaların
kol gezdiği bir sınavla kazanabilmekteyiz. Sen de, üniversite okuma hakkını
elde eden azınlıktansın. 12 yıllık eğitim-öğretim hayatının ve yıllar süren
üniversiteye hazırlık maratonunun sonucunda iyi kötü bir bölümü kazanmanın
haklı gururuyla yeni bir yıla hazırlanıyorsun.
Peki bu yeni öğretim yılında üniversitelerde bizleri neler
bekliyor?
Polis barikatlarının gölgesinde bilimsel eğitim mümkün
mü?
Başbakan yardımcısı Beşir Atalay, gazetecilere verdiği bir
demeçte şunları söylüyor:“Biliyorsunuz son dönemde az katılımlı da olsa
üniversitelerimizde bazı öğrenci olayları oldu. Buna asla müsaade etmeyeceğiz.
Birilerinin üniversite hayatını böyle karıştırmasına meydan vermeyeceğiz.” Ve
üniversitelerde bundan sonra özel güvenlik yerine polisin görev yapacağının
“müjdesini” veriyor bizlere. Geçtiğimiz günlerde de İçişleri
Bakanlığı, 81 il valiliği, Gençlik ve Spor Bakanlığı, Kredi ve Yurtlar Kurumuna
(Yurt-Kur) ve Yükseköğrenim Kuruluna (YÖK) “Üniversitelerde Alınacak Güvenlik Tedbirleri” başlıklı bir genelge gönderdi.
Genelgede “üniversitelerde eylemlere izin vermeyin” denildi. Bu genelgede daha
neler var bakalım:
“Bakanlara
özel tedbir: Bakan ve milletvekillerinin üniversite ziyaretlerinde ek
güvenlik tedbirlerini devreye sokun.
“Yurtlara
kamera: Yurtlarda kameralı döneme geçin. (Kampus girişlerine turnike
ve manyetik kart giriş sistemleri kurulması için YÖK görevlendirildi.)
“Gecikmeden
takviye güç: Rektörlerin polis ve jandarma talep etmesi halinde,
yeteri kadar kolluk kuvvetini gecikmeden üniversite ve kampüs içerisinde
görevlendirin.
“24
saat kolluk: Üniversitelerin giriş ve çıkışlarına yakın mahallerde, 24
saat esasına göre yeteri kadar kolluk personeli bulundurun.” (Kaynak AA)
Görüldüğü gibi üniversitelerimizde demokratik, bilimsel
eğitim dışında her şey düşünülmüş hazırlanmış durumda! Öğrencilerin protesto
hakları bile ellerinden alınmakta. En ufak bir hareketlerinde karşılarında tam
teçhizat bir polis ordusu dikilivermekte… Tabii üniversitelerdeki saldırılar
sadece polisle de sınırlı değil. Tayyipgiller tarafından, cemaatler tarafından
şeriatçı doktrinlerle uyuşturulmuş, gericiler de var. Geçtiğimiz yıl Samsun’da,
İstanbul’da, Diyarbakır’da devrimci-demokrat öğrencilere saldıran bu
şeriatçılar da polisle el ele okullarımızda bilimsel eğitimi baltalamak için
mücadele ediyor. Üniversite öğrencilerini potansiyel tehlike olarak gören
Tayyipgiller, Gezi Parkı eylemlerindeki canavarca saldırılarına bilim yuvaları
olan (olması gereken) üniversitelerde de devam etme talimatı veriyor üniversite
yönetimlerine. Gezi Parkı’yla alevlenen toplumsal uyanıştan, azrailden
korkarcasına korkuyorlar. Bu korkularını 6 gencimizi canice katlederek, binlerce insanımızı öldüresiye
döverek, onlarcasının gözlerini çıkartarak, gaz bombalarıyla tazyikli sularla
ülkenin dört bir yanını savaş alanına çevirerek gösterdiler. Tayyipgiller,
sadece ülkemizi değil Ortadoğu’yu da savaş alanına çevirmek için
çabalamaktalar. Tüm Dünya halklarının gözleri önünde emperyalistlerin
Ortadoğu halklarına zulmetmelerini, yaptıkları katliamları alkışladılar. Bugün
Suriye’de on binlerce masum insanın ölümüne yol açan, kendine Özgür Suriye
Ordusu adını veren şeriatçı katilleri maddi manevi destekleyerek insanlık
düşmanı yüzlerini gösteriyorlar. Irak’ta, Afganistan’da, Libya’da, Mısır’da
Suriye’de emperyalizmin Ortadoğu halkları üzerindeki kanlı politikalarının
bayraktarlığını yapıyorlar. Bu günlerde de AB-D Emperyalistlerinin Suriye’deki savaş
senaryosunun başrolünü kapmak için var güçleriyle çabalıyorlar. Yaptıkları
savaş çığırtkanlığıyla halkımızı, masum Suriye halkıyla birbirine boğazlatmak
için uğraşıyorlar. Nereye, kime saldıracaklarını bilemez haldeler, çünkü
Mısır’ın Tayyip’i olan Ortaçağcı
Mursi’nin başına gelenlerin kendi başlarına geleceğinden korkuyorlar.
Korkuyorlar, çünkü alçaklıkta, hainlikte sınır
tanımadıklarını biliyorlar. Ülkemizi Yeni Sevr bataklığına sürüklemek için
görevlendirildikleri, AB-D Emperyalistlerine
uşaklıkta sınır tanımıyorlar. Halkımızı, ülkemizi Ortaçağın karanlığına sürüklemek için
ellerinden geleni yapıyorlar. Yargıyı, medyayı, polisi, askeri, eğitimi,
sağlığı tekellerine almak için, kendi küplerini doldurmak için insanları,
hayvanları, doğayı yok etmekten kaçınmıyorlar. Karşılarında durabilecek ne
kadar namuslu-yurtsever varsa, CIA eliyle tezgâhladıkları Ergenekon, Balyoz,
Askeri Casusluk vs. davalarıyla tasfiye ettiler.
Ama korksunlar! Korkmakta haklılar...
Arkadaş,
Deniz Gezmişler, Mahir Çayanlar üniversitelerde yürüttükleri
yiğit mücadelelerle Parababalarına
korku salmış, yurtsever-demokrat devrimci gençlerin önderleri olmuştur. Türkiye devriminin
önderi Hikmet Kıvılcımlı’nın dediği gibi “Aydın genç antika çağın ezik,
cahil köylüsü değildir. Aydın genç, hiç bir zulmün sindiremeyeceği modern İşçi
Sınıfı gibi bir yenilmez devrimci özgücün müttefiğidir.” Üniversiteler
tarih boyunca toplumsal muhalefetin kaleleri olmuştur. Ve olmaya da devam
edecektir.
İşte biz, Kurtuluş Partisi Gençliği, üniversitelerde ve
bulunduğumuz her alanda Hikmet Kıvılcımlı’dan, Deniz Gezmiş’lerden, Mahir
Çayan’lardan devraldığımız İkinci Kurtuluş Savaşı bayrağını dalgalandırıyoruz.
Herkese eşit, parasız, demokratik, laik, anadilde eğitim için mücadele
ediyoruz. Ve tüm demokrat, yurtsever gençleri Kurtuluş Partisi Gençliği
saflarında, Halk Kurtuluş Cephesinde örgütlenmeye; faşizme, AB-D Emperyalizmine, yerli satılmış
uşakları Tayyipgillere karşı mücadeleye davet ediyoruz.
Yaşasın Gençliğin Devrimci Mücadelesi!
Yaşasın Demokratik–Laik–Anadilde Eğitim Mücadelemiz!
Yeni Sevr’e Karşı Yaşasın İkinci Kurtuluş Savaşımız!
Kurtuluş Partisi Gençliği