Sosyalist Kamp’ın yıkılışı ile beraber, dünyadaki sosyal
gelişimin yavaşladığı, emperyalizmin (adına küreselleşme akımı, neo-liberal
politikalar dedikleri) sömürü ve talan politikalarıyla resmen kan emdiği ve
sonunda 2008’deki krizle çürümesine devam ettiği bir döneme şahit olmaktayız.
Kafaların bulanıklaştırıldığı, halkların kuşatıldığı ve insanların kontrol
altında tutulduğu bu dönemde, gençliğin cevaplar aradığı ve çelişkilere daha
acil cevap verilmesi gerektiği bir dönemden geçiyoruz.
Bazı metropollerde gördüğümüz sakin hayatın arkasında
saklanan çarpık ilişkilerin, hırsların, ihtirasların boğduğu insanlık, kendi
özüne dönüş savaşında, olması gerektiği yerden geride. Rahatına düşkün, gözü
muhasebe tablosundaki artıdan başka bir şeyi görmeyen insanlık düşmanı
Parababaları ise pis pis sırıtarak bu tabloyu izlemekte. Bu durumun etkisi
altındaki gençlik, şehirlerde emperyalizmin ona dayattığı kültürle yozlaşmaya
maruz kalmakta, taşrada gerici Ortaçağcılığın dayattığı dogmalarla gözlerine
mil çekilmekte. Tüm bunlara rağmen, Marks’ın “dünyayı anlamak yetmez, onu
değiştirmek gerek” sözüne uygun bir değişimin gerçekleştirilmesini bekleyen
milyarların olduğu bir dönemde, gençliğin değişime olan ihtiyacı, her türlü
baskıya rağmen devam ediyor.
Bu noktada gençliğin en büyük sorunu olarak, hiç kuşkusuz
okul ve geleceği ile ilgili sorunları geliyor önümüze. Son süreçte,
üniversitelerde örgün öğretimlerde harçlar kaldırılırken, ikinci öğretimlerin,
hazırlık sınıflarının ve özel üniversitelerin fiyatlarına yapılan zamlar kaygı
yaratıyor ve sorgulamaya sebep oluyor. Örgün öğretimlerin bir kısmında,
bütünleme ve fazladan yıl okuyan öğrencilerin harç ödemesi de, sistemin daha da
ticarileşeceğinin göstergesi. Şu anda öğrencilere verilen “sus payının”
ardından, asıl kargaşanın final ve bütünleme döneminde ortaya çıkacağını
anlamak için kâhin olmaya gerek yok. Giderek pahalılaşan ulaşım, barınma ve
beslenme fiyatları da öğrencilerin ve velilerin belini bükmeye devam ediyor.
Daha öncesinde Ortaçağcı hükümet, 4+4+4 sistemi ile ilköğretimi
ve ortaöğretimi birleştirerek “güya” 12 yıllık kesintisiz eğitim sistemini
yürürlüğe koyarken; bu sistemin ortaya ucuz ve çocuk işgücü çıkaracağı ve
Ortaçağcı Şeriatçılığa müritler yetiştireceği belliydi. Bu gerçek, artık bu
sistemin mimarları tarafından da açıkça dile getiriliyor. Tayyipgiller
hükümeti, emperyalizmin emirleri doğrultusunda “etine göre budu” laik sistem
ile yetişen gençlikten tatmin olmayarak, gençliğe son müdahaleleri yapmak için
elinden geleni ardına koymuyor.
Tüm bunların yanı sıra, üniversite mezuniyeti sonrası iş
bulamadığı için intihar eden birçok işsiz genç, durumun ne kadar kötü olduğunu
daha çok gözlere sokuyor. Her sene yapılan KPSS sınavlarındaki kopya ve
soruların çalınması iddiaları, birçok gencin kafasını karıştırırken, ÖSYM’nin
her sınavının tartışmalı hale gelişi ve en sonunda bu sınavların
düzenlenmesindeki özelleştirme projesi, milyonların hayatını belirleyen bu
sınav ile güvenilirliğin daha çok sorgulamasına neden olmakta.
Gençliği etkileyen ve tepki duymasına yol açan başka bir
konu ise, emperyalizmin ülkemiz üzerinde oynadığı kirli oyunların sonucu olarak
ortaya çıkan Suriye planıdır. Tayyipgiller hükümetinin haince ve kuklaca
uyguladığı Suriye politikası sonucunda, bu yıl suni bir şekilde gündeme gelen
olası bir Suriye operasyonu konusu, zorunlu askerlik hizmetinin hâlâ yürürlükte
olduğu bir süreçte gençleri endişelendiriyor. Geçmiş süreçte emperyalist
güçlerin Afganistan ve Irak’ta uğradığı hezimet, gençleri daha duyarlı,
gerçekleri öğrenmeye daha istekli bir hale getiriyor.
Ne yazık ki, Parababaları medyasının çarpıtmaları nedeniyle,
Suriye hakkındaki gerçekler saptırılıyor, buna rağmen halk, savaşın yıkıcı
sonuçları olacağını netçe görüyor. Yapılan anketlerde Suriye’ye yönelik bir
müdahaleyi, halkımızın yüksek bir oranda istemediği ortaya çıkıyor. Ancak
kafası Ortaçağcı gericilikle doldurulmuş bir kısım kitle, gerek emperyalizmin
güdümündeki İHH gibi sözde yardım kuruluşlarına yardımda bulunarak, gerekse
Özgür Suriye Ordusu adındaki Suriyeliden başka herkesin bulunduğu kafatasçı
örgütlenmenin sözcülüğünü ve yataklığını yaparak, bu savaş girişiminde
emperyalist efendilerinin verdiği rolü layığı ile yerine getiriyorlar.
Sadece Türkiye’de değil, dünya genelinde gençliğe yönelik
kontrol altına alma ve baskı çalışmaları son sürat sürmekte. Emperyalizm,
sorgulamayan, bilimin önemini kavrayamamış, bencilce düşünen bir gençliği
yaratmak için, ektiği tohumların meyvesini topluyor.
Yine de böyle mi gitmeli bu durum? Gençlik bu kadar karmaşa
içinde neler yapabilir, çözümü nerede arayabilir?
İşte bu noktada, gençliğe çıkış yolunu gösteren ve bir
hazine gibi ortada duran Marksizm-Leninizmin iki yüz yıla yakın birikimi,
gençliğe ışık tutuyor ve tartışılmayı, geliştirilmeyi, daha da önemlisi
uygulanmayı bekliyor. Günümüzde kürsü aydınlarının burun kıvırdığı ya da
çarpıttığı bu bilim, daha Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda insanlara
savaşın pis yüzünü teşhir edip, insancıl bir yaşamın ilk nüvelerini sunarken,
şimdi günümüzde kendisine olan ihtiyacı bir kez daha ortaya koyuyor.
Gençliğe düşen en önemli görev ise Marksizm-Leninizmi
kavramak, Türkiye’de Marksizm-Leninizmi en iyi kavramış, Türkiye’nin özüne en
iyi şekilde uyarlamış olan Hikmet Kıvılcımlı’nın fikirsel ve eylemsel
birikimlerini benimsemek ve bu fikrin Türkiye’de tek savunucusu olan Halkın
Kurtuluş Partisin’de gençliğin örgütlenmesini sağlamak, bu uğurda mücadele
etmektir.
Peki, bu sürekli üstüne basılarak tekrar edilen “kavramak”
ve “örgütlenmek” kelimeleri gençlik için ne anlama geliyor?
Kavramak, hayatın teorik tarifinin olgularla olan
ilişkisinin uyumunu anlamaktır. Bu hiç kuşkusuz, önyargılarından arınmış,
sınıflı toplumun insanı yozlaştıran ilişkilerinden az da olsa uzak kalmış
emekçi ya da emekçi ailesi kökenli gençliğin daha kolay yapabileceği bir
eylemdir. Algıları açık, meraklı, olaylara daha maddeci yaklaşımda bulunan
gençliğin, olanı olduğu gibi görebileceği gibi, olanı olduğundan daha farklı
kavraması da olasıdır, çünkü insanoğlunun en özel yeteneği olan hayal gücü,
gençlikte en çok işlev gören yetenektir. Hayal gücü, iki ucu keskin bir
bıçaktır, sizi en çözülmez karmaşaları çözen bir devrim patlamasının içine de
atabilir, en çözülmesi gereken bağların zamanlama hatasıyla daha da karıştığı
karmaşalara da sokabilir. İşte bu bakımdan gençlikte kavrama dediğimizde
kastettiğimiz; olanın dışında, hayal dünyasında bir deryaya dalıp gerçekleri
ona uydurma zorlaması değildir. Kavramak, olguları anlamaktır. İşte bu noktada
Marksizm-Leninizmi kavramak ise hayal gücünü, olanı gelecekte değiştirebilmek
adına ve olandan kopmadan kullanmak ve tarihin halkalarına eklenmesi gereken
“gelecek” adlı zinciri düşünürken, buna göre hareket etmektir.
Örgütlenmek ise, sadece sayılabilecek adam sayısı toplamak
değildir. Kavrama işini en çabuk yapabilenlerin çekirdekte olduğu, başka türlü
yetenekleri olanların onların etrafını sardığı bir organizmadır. Ancak sadece
kavramak yeterli değildir örgütlenmek için. Bir eylemi daha ileriye taşıyacak
olanakları sağlamak için en basiretli şekilde yetişmek, Usta’mız Hikmet
Kıvılcımlı’nın deyimi ile “nefs ile cenk etmektir”.
Bu, anlamsız, boş bir cümle değildir, çünkü bu basireti
sağlamak için gerekli olan birçok erdemi kazanabilmek, büyük uğraşlar
gerektirmektedir. Özeleştiri yapabilmek, neyin eleştiri olduğunu bilmek ve
eleştirinin kurallarına uymak, zamanlamaya uyma alışkanlığı kazanmak ve bunun
için feragat, organı ilgilendiren konuları yerinde, zamanında ve sağlıklı bir
şekilde konuşmak, örgütteki kişilerle ilişkilere dikkat etmek ve bunların
toplamda formülleşmesi ise özetçe şudur: Bilgi+Anlayış+Moral+Direnç+Yiğitlik
(Anarşi Yok, Büyük Derleniş, IV-Örgüt Güdümü)
Her ne kadar bu sayılanlar sözde kolay gözükse de, bu
alışkanlıkları kazanmaya çalışmak ve uygulamaya geçirmek, örgütlü olmanın basit
gibi görünen ismi altında yatan karmaşık yapıdır. Ve birçok örgütsüz gencimiz,
bu yapıyı ya anlamayarak, ya da o fedakârlıkta bulunmayarak, örgütsüzlük
safında Parababalarına kul, burjuva parti çobanlarına koyun olmakta.
İşte bu iki kelime (kavramak ve örgütlenmek), gençliğin
mücadelesinin ana taşları ve gençliğe düşen görevlerdir. Gençlik, bazen büyük
görevler de alabilir, bazen en iyi kavrayışıyla daha ön saflara geçebilir.
Ancak gençlik, İşçi Sınıfının fikri ve olgusu ile birleşince hayal gücünü
olgulara bağlayan o zinciri yakalamış olur. Gençliğin aradığı kurtuluş, İşçi
Sınıfı saflarında mücadeledir. Mücadeledeki en önemli iki görev ise kavramak ve
örgütlü olabilmeye hazırlanmaktır. Bunun dışındaki her türlü “tekerleği yeniden
icat ediş”, zaman kaybıdır. Gençliğin zaman kaybetmemesi ve bu mücadeleye atılması
için Halkın Kurtuluş Partisi hazırdır ve gençliği mücadeleye çağırmaktadır.
İstanbul Kurtuluş Partisi Gençliği’nden bir Yoldaş