Gün geçmiyor ki sayısız dehşetengiz kadın cinayetine bir yenisi daha eklenmesin. Geçtiğimiz gün de yine ve yeni bir kadın cinayeti ile güne gözlerimizi açtık. Bu sefer vahşete kurban giden kardeşimiz Denizli’den, öğrencisi olduğumuz Pamukkale Üniversitesi’ndendi. Tıpkı kendisinden önceki pek çok kadın cinayeti gibi, okulumuz öğrencisi Tuba Toktaş da erkek arkadaşı, insanlık yoksunu bir canavar tarafından vahşice katledildi. Bu cinayetlere günbegün bir yenisinin eklenmesi, AKP’giller iktidarının ve yandaş Ortaçağcı kalemşorların bütün dikkat dağıtma çabalarına rağmen bu sorunun en kör göze bile batacak hale gelmesi, ne bireysel hatalara ne de tesadüflere başvurularak geçiştirilebilecek bir mesele değildir.
Buna rağmen ne
zaman Tuba Toktaş cinayetine benzer bir durumla karşılaşsak, kimi pis ve sesi
çok çıkan ağızlardan hep aynı sözleri duyuyoruz. İnsan suretine bürünmüş
yaratıklar, kendilerini ilahi bir ahlak polisi konumunda hayal ederek kurbanın
“o saatte orada ne işi olduğunu”, “o kıyafeti neden giydiğini” sorguluyorlar.
Bazen “bu psikopatları beğendikleri” için kurbanların suçlu olup çıktığına,
bazen de kadının “uluorta yerde bağırarak gülmemesi gerektiği, istediği yerde
özgürce gezmemesi gerektiği” gibi akıllara ziyan bahanelerle trajedinin
boyutlarının halı altına süpürülme girişimlerine tanık oluyoruz. Hâlbuki durum
bunun tam tersidir. Mesele, kadınların onlara ataerkil düzenin çizdiği sınırlar
içerisinde kalmamasından değil, tam da birtakım soytarıların kendilerinde
kadınlara sınır çizme yetkisini bulmalarını sağlayan Ortaçağcı zihniyetten
kaynaklanmaktadır. Kadını kendi mülkiyeti olarak gören, kadının düşünceleri ve
vücudu üzerinde hakkı olduğunu düşünen, kendisini kadının üzerinde
konumlandırıp kadın üzerine meşru bir iktidara sahip olduğunu zanneden, kadını
adeta taşınır mal statüsüne indirgeyen Ortaçağcı kafa yapısı var olduğu ve
toplumun zihnini kirletmeye devam ettiği sürece, onun bir sonucu olan kadın
cinayetlerine karşı mücadelede de esaslı sonuçlar alınması imkânsıza yakındır.
Ne yazık ki AKP’giller
iktidarının ve adeta AKP’nin hukuk bürolarına dönüşen yargı sisteminin, kadın
cinayetleri ve tecavüz gibi İnsanlık dışı suçlara karşı mücadele etmek gibi bir
amaçları hiç olmamıştır. Bunda topluma pompaladıkları ve insan beynini kurtçuk
misali yiyip bitiren Ortaçağcı değer yargılarını bizzat kendilerinin benimsiyor
olmasının etkisi küçümsenecek düzeyde değildir. AKP’giller’in Tefeci-Bezirgân sermayenin
Ortaçağcı ideolojisi toplumumuzun yarısını oluşturan kadınların ikinci sınıf
insan muamelesi görmesine karşı atılan en ufak bir adımı bile, İstanbul
Sözleşmesi örneğinde de gördüğümüz gibi, “zulüm” olarak görmektedir. Yalnızca
dizi filmlerden veya televizyona gazeteci, akademisyen sıfatlarıyla çıkarılan
aydın müsveddelerinden değil bizzat yetkili makamların parmak sallayan
konuşmalarından yayılan Ortaçağcı gericilik, kadına şiddeti haklı ve meşru
gösteren, kadına şiddet uygulanmasına yol açacak psikolojiyi besleyen zemini
hazırlamaktadır. Oysa Kadın Sorununun gerçek çözümü, yani kadının kurtuluşu,
sadece İstanbul sözleşmesi ile de değil ancak İşçi Sınıfının kurtuluşu ile
sosyalizm ile mümkündür.
Yargı
bağımsızlığının ve hukukun üstünlüğünün acı birer şakadan ibaret hale geldiği
bir hukuk düzeninde tecavüzcülere ve kadın katillerine verilen cezalar
hakkaniyetli olmaktan fersah fersah uzaktır. Bundan ötürüdür ki kadına yönelik
şiddet ve insanlık suçlarına karşı mücadele, bu suçları besleyen kadın düşmanı,
insan ve doğa düşmanı Ortaçağcı gericiliğe karşı verilen mücadeleden ayrı
tutulduğunda, bu Ortaçağcıların bekçiliğini yaptıkları Parababaları düzenine
karşı, onların ağababaları olan AB-D Emperyalistlerine karşı verilen
mücadeleden ayrı tutulduğunda eksik kalır.
Hem bu Ortaçağcı
zihniyete, onların kadın cinayetlerinde kendini gösteren uzantılarına, bu
zihniyeti rehber edinerek artık oldukça geniş yetkilerle donatılmış iktidar
makamlarını yasadışı şekilde işgal eden AKP’giller’e, hem onu besleyerek halklarımızın başına
musallat eden yerli ve yabancı Parababalarına karşı mücadelemiz sürecektir.
Davamız halkların kurtuluş davasıdır ve devrimci ustalarımızdan öğrendiğimiz
üzere: ne devrim olmaksızın kadın kurtulur, ne de kadınsız bir devrim olur!
Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!
15 Kasım 2020
Denizli Pamukkale Üniversitesi
Kurtuluş Partisi Gençliği