Heyecanlıyız, mutluyuz, şarkıda
da söylendiği gibi “sevinçliyiz hepimiz, yaşasın okulumuz” diyor olabiliriz
belki ama aklımızdan çıkarmamamız gereken şeyler de var. Zaten sen bunları
yaşayarak gördün, gayet iyi biliyorsun ama gel bir kez daha hatırlayalım
beraber…
Evet, biz seni tanımıyor
olabiliriz, ismin nedir, nerede okursun, kimsin bilmiyoruz. Ama hepimiz aynı
şeyleri yaşıyoruz. Aynı okullarda, sıralarda okuyoruz, aynı eğitimi alıyoruz.
Bu yazıyı okuyan milyonlarca genç arkadaşımızla da aynı şeyleri yaşıyoruz. O
yüzden bizim neler yaşadığımızı anlatmamız gerekiyor, hadi başlayalım
anlatmaya...
1950’lerden beri Türkiye’yi
yöneten güçlere baktığımızda, ister sağcı, ister solcu pozları kessinler,
hepsinin tek bir ortak noktasını görürüz: Amerikancılık!
Hepsi ABD ve AB Emperyalistleri
tarafından iktidara getirilmiş ve onların “Demokrasi
Projesi (Project Democracy)”, “Yeşil
Kuşak Projesi”, bugün de “Büyük
Ortadoğu Projesi (BOP)” dedikleri projeler hayata geçsin diye çabalamış
uşaklardır. AKP de bu oyunun son 17 yıllık piyonu, AB-D Emperyalizminin Türkiye
şubesi, Tayyip Erdoğan’ın övünerek eşbaşkanı olduğunu açıkladığı BOP’un uygulayıcısıdır.
Bugün liselerde ya da
üniversitelerde okuyan bizler, tüm eğitim hayatımızı AKP iktidarının kıskacında
geçirdik. Okumaya AKP ile başladık, bir kısmımız AKP ile bitirdi. Bir kısmımız hâlâ
aynı Ortaçağcı güç iktidardayken binbir zorlukla eğitim hayatımızı sürdürmeye
çalışıyoruz.
17 yıl önce, bizler daha hayatla
yeni tanışmış, dünyayı yeni yeni tanıyan bebeklerken iktidara getirildi AKP. Ve
ilk olarak, laik ve bilimsel eğitimin
sonunu getirmek için sözde din eğitimleri verme adı altında kendi Ortaçağcı
düşüncelerini empoze etmek için var olanlara ek olarak yüzlerce, binlerce Kur’an
kursu açtılar. Daha biz o yaştayken; belki bizi, arkadaşlarımızı, ailelerimizi
binbir yolla kandırarak oralara gönderdiler. Daha küçük bir çocukken, bizi
bilimsel bir düşünce yapısıyla yetiştirecek olan eğitim-öğretim hayatımızın en
önemli temellerinin atılacağı anaokullarında, kreşlerde veya temiz dini
duyguları sömürülen ailelerimiz din-iman kılıflı yalanlarla aldatılarak
gönderildiğimiz Kur’an kurslarında beynimizi yıkamaya başladılar. O tarz
kursları kaçak açanlara cezalar verilmemeye başlandı, cemaatler, tarikatlar
daha biz 10 yaşımıza gelmeden belki de avucunun içine almıştı düşüncelerimizi,
geleceğimizi. Tacizler, tecavüzler yaşandı bu Ortaçağ kalıntısı kurumlarda. Ki bugün
bunların ‘dinen caiz’ olduğunu söyleyecek kadar alçaklaşmış “din adamları”, o
günlerden de önce başlamıştı beslenmeye, mamalanmaya. Giderek azıttılar,
yüzsüzleştiler, arsızlaştılar!
Biraz örneklere bakalım hep
beraber, bakalım bugün ülkemizin tapusunu kendine geçirmiş gibi satıp, peşkeş
çekip talan edenler, iktidarın en yüksek mertebesinde bulunanlar neler demiş,
biz gençleri gerici, Ortaçağcı zihniyetleriyle boğacaklarını nasıl birer birer
açıklamışlar:
“Hem
laik hem Müslüman olunmaz.” (Tayyip
Erdoğan – 1994)
“Bir
baskı ve zulüm neticesinde kapatılan imam hatiplerin orta kısımlarını yeniden
açtık. Bizlere, bunu nasip ettiği için de Rabbime şükrediyorum” (Tayyip Erdoğan – 2012)
“Ama
bütün okulları imam hatip okulu yapma şansını elde etmiş durumdayız 4+4+4’ten
sonra..” (AKP
Muğla Milletvekili Ali Boğa – 2012)
“Maalesef
şimdiye kadar kız ve erkek öğrencilerin birlikte eğitim yaptırılmasını büyük
bir yanlışlık olarak değerlendiriyorum.” (TBMM Başkanvekili ve AKP Kayseri
Milletvekili Sadık Yakut – 2013)
“Sekülerizm,
dinlerden kaynaklanan şiddeti de geride bırakarak dünyayı topyekûn bir savaşın
içine soktu” (Diyanet
İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez – 2015)
“Laiklik
bir kere yeni anayasada olmamalıdır. Dindar anayasa meselesinden anayasamızın
kaçınmaması lazım. Dini olarak bahsetmesi lazım” (TBMM Başkanı İsmail Kahraman – 2016)
Ve
biz büyümeye devam ettik…
Bu zihniyetin yönettiği ülkede,
bu zihniyetin bize dayattığı eğitim sistemi içinde devam ettik büyümeye…
Üstelik, bizden sonra doğan kardeşlerimiz
de bizim yaşadıklarımızı yaşadılar, hatta çok daha fazlasını, çok daha beterini
yaşamaya başladılar. Çünkü bu ülkenin geleceğiydik biz ve bizi kandırırlarsa,
bizi düşünmeyen, sorgulamayan, uyuşturulmuş hale getirirlerse bu ülkenin
geleceğini kendi ellerine alacaklar ve kendi Ortaçağcı gerici düşüncelerini
egemen kılacaklardı.
Bu abluka altında ilkokulu,
ortaokulu okuduk. Cumhuriyet’in kazanımları, Antiemperyalist 1. Kurtuluş Savaş’ımızın
kahramanları ders kitaplarımızda giderek daha az yer bulmaya, bilimsellikten
uzak hurafeler daha çok kitaplarımıza ve zihinlerimize girmeye başladı.
Ve her sene değiştirilen, eğitim
bilimcilerin bile takip edemediği, kavrayamadığı sınavlardan birine, artık
şansımıza hangisi denk geldiyse ona girerek liseye geçtik.
Hâlâ Düz Lise, Anadolu Lisesi, Fen
Lisesi ve belli sayıda olmak üzere İmam Hatip Liseleri vardı. İmam Hatip Liseleri
zaten AB-D Emperyalistleri ülkemizdeki iktidarları kafasına göre getirip götürmeye
başladığından beri, 1950’lerden beri yavaş yavaş, sinsice yerleşiyordu eğitim
sistemimize.
Ancak AKP’giller özellikle son
yıllarda kendi Ortaçağcı gerici düşüncelerini gençler arasında iyice
yaygınlaştırmak için bizlerin karşısına şunu çıkardı; ya Anadolu Lisesi ya Fen
Lisesi ya Meslek Lisesi ya da İmam Hatip Liseleri. Artık yoktu Düz Liseler çünkü
çoğu İmam Hatip Lisesi olmuştu. Bir anda dört beş katına çıkmıştı sayıları ve
ne olduğunu bile anlamadığımız sınavda başarısız(!) olursak tek tercih hakkımız
vardı artık; İmam Hatip Liseleri. Kimse sormuyordu bize orayı isteyip
istemediğimizi, haremlik selamlık oturmak isteyip istemediğimizi, bizi
tercihsiz bıraktılar bugün de dâhil olmak üzere yıllar boyu…
Sadece bunları yapmadılar, AKP’giller’in
en çok düşmanlıkları da kız çocuklarınaydı, aynı sıralarda oturduklarımızaydı,
yani yine bizlereydi. Bizleri, kadın arkadaşlarımızı, daha çocuk olanlarımızı
okullarda, sıralarda, sokaklarda değil evlerinde daha yaşımız küçükken bile
kocasının yanında görmek istiyorlardı.
Zorunlu öğretim 12 yıla çıkarılırken,
kesintili duruma getirilip açık lise olanağı sunularak, lise çağına gelmiş bizlerin,
kadın arkadaşlarımızın, sıra arkadaşlarımızın evlerine kapatılmasının önünü
açtılar. Ve böylece istedikleri şey oldu, çocuk gelinlerin sayısında patlama
yaşandı.
Ne yazık ki hiçbir şey durmadı,
hep daha fazlasını yapmak için uğraştılar. Milli Eğitim Bakanlığı hemen tüm programlarını
Diyanet İşleri Başkanlığı ve dinci vakıflarla birlikte yapar oldu. Müfredattan
ve kitaplardan Cumhuriyet’in kazanımları, İlke ve Devrimleri ile Felsefe
dersleri; okullardan bu ülkeyi Emperyalist işgale karşı korumuş, Emperyalizme
karşı savaştan zaferle çıkarmış olan Mustafa Kemal’in resimleri, kitaplardan
isimleri, askeri, siyasi ve sosyal zaferleri kaldırıldı.
Öğrenciler topluca Cuma namazına
götürülür oldu. Liselerde mescitler açılmaya başlandı. Özel okullarda sağlık birimi
açılması isteğe bırakılırken, ibadethane açılması zorunlu kılındı.
İşte
buydu bizim lise hayatımız ve bizden sonra gelecek olanların lise hayatı...
Ya Üniversiteler?..
Eğer ki üniversitede okuyorsak da
farklı olacağını sanmayalım hiçbir şeyin. Hani o bilim yuvası diye bildiğimiz
üniversiteler var ya, bilim yuvası olmaktan çıkıp medreseye dönüştü. Bunu
öneren öğretim üyeleri alkışlandı. Medreseye dönüşü hızlandırmak için dinci
vakıfların üniversite kurmasına yeşil ışık yakıldı. Üniversitelerde “Said-i
Nursi” kürsüleri kuruldu. İlerici, bilimsel, faydalı toplulukların ise
etkinlikleri engellendi hatta bu topluluklar dağıtıldı, yenilerinin kurulması
engellendi. El Ezher gibi şeriat öğretimi yapan üniversitelere denklik
verilmeye başlandı. Cami ya da mescidi olmayan üniversite neredeyse kalmadı.
“Paranız yoksa okumayın” dendi,
aldığımız eğitim günden güne ticarileştirildi.
Devlet yurtları hem sayıca
yetersiz, hem de yaşanabilecek standartlardan çok uzak durumda. Özel yurtlar
ise hepimizin bildiği gibi tarikatlar, cemaatler tarafından adım başı
serpiştirilmiş halde.
Devletin öğrencilere verdiği burs
ya da kredi, sadece barınmaya bile neredeyse yetmeyecek kadar az.
Üstelik üniversitelerde tüm
bunlara karşı en ufak bir ses çıkarttığımızda, tepemizde özel güvenliğiyle,
polisiyle cellât gibi dikilen AKP’yi buluyoruz. Yani bir savaşta esir düşmüşüz
gibi, ya da istedikleri zaman alıp satabilecekleri kölelermişiz gibi paralı,
gerici, ticarileştirilmiş eğitime mahkum etmek istiyorlar bizi!
Üniversitemizi
bitirsek bile karşımızda önemli bir gerçek var ki, o da; Diplomalı İşsizlik.
Okulumuzdan en yüksek puanlarla
mezun da olsak, ortalamamız 4.00’ü de bulsa, yoksa yüksek makamlarda dayımız, işsizler
ordusunun bir eri de biz olacağız demektir.
Bu emperyalist düzenin, Ortaçağcı
gerici AKP’giller iktidarının, bize reva gördüğü eğitimin sonucu 12 yıllık kesintisiz
eğitimin ve üniversite eğitiminin, ailemize destek vermek ve evimize bir tabak
daha yiyecek girsin diye okulu şimdiye kadar bırakmadıysak, bize reva gördüğü; DİPLOMALI İŞSİZLİK!
Ve bunun sonucunda artık çok sık
duymaya başladığımız intiharlar...
Evet, genç arkadaşımız belki
söyleyeceklerimizin en ağırı bu olacak ama bu düzen ve AKP’giller bize yaşamı
değil ölümü layık görüyor…
Ama sakın bunları dedik diye, bir
kurtuluş yolu yok sanmayalım. Çünkü eğer öyle olsaydı; ben, sen, biz bu bildiriyi
okuyor olmazdık, haykırdığımız sloganları duyuyor olmazdık.
“Böyle
gelmiş böyle gider”
diyenleri değil;
“Artık
yeter; Ortaçağcı gerici karanlığın ortasında kör olmak değil bilimsel, laik,
parasız ve eşit eğitim istiyoruz”
diyenleri görüyorsak eğer;
Ve bunu okuyan bizlerin de
vicdanı “yeter artık!” diyorsa, gel ve bizimle mücadeleye atıl!
Bilimsel, Parasız, Laik Eğitim için,
cemaatlerin ve tarikatların karanlığında kör olmamak için, aydınlık yarınlar
için bizimle örgütlen!
Peki, biz kim miyiz?
Biz Kurtuluş Partisi Gençliği’yiz.
Yukarıda yazdığımız tüm bu
karanlık satırları, en kaliteli silgi olan gençliğin örgütlü ve devrimci
mücadelesi ile silebilmek için bizim saflarımızda mücadeleye atıl!
Çünkü Türkiye’nin en eski
ideoloji partisi olan HKP’nin gençleri, yani Kurtuluş Partisi Gençliği, 1. Antiemperyalist Kurtuluş Savaşı’mıza
daha 17 yaşındayken atılan Hikmet
Kıvılcımlı’nın, üniversitelerde “Tam
Bağımsız Türkiye” mücadelesini yiğitçe yürüten Deniz Gezmiş ve yoldaşlarının
bayrağını dalgalandırıyor yıllardır.
Cemaat yurtlarında, tarikat
evlerinde kalmayalım diye, bundan 10 sene önce İstanbul’dan Ankara’ya kadar
yürüyerek “Ne Cemaat Yurdu, Ne Tarikat Evi.
Yurt-Kur Uyuma, Öğrenciye Yurt Kur” diye haykıran;
“Köle Değil Meslek Liseliyiz” diyerek stajlarımızda köle gibi
çalıştırılıp bir kuruş alamamayı değil alın terimizi savunan;
AKP’giller, FETÖ ile ganimet savaşına
girmeden önce, üniversite sınavında sorular şifrelenerek milyonlarca gencin
emeği çalındığında “Emek Hırsızı ÖSYM” sloganıyla
Türkiye’nin dört bir yanında isyan eden gençlerden oluşuyor Kurtuluş Partisi
Gençliği.
Bugün de AKP’giller’in baskılarına
boyun eğmiyor, üniversitelerde, liselerde hatta ortaokullarda mücadele ediyor
Kurtuluş Partisi Gençliği!
Şimdi yanımızda sizleri de görmek,
bu mücadelede yoldaşınız olmak istiyoruz.
Hep beraber, omuz omuza
mücadelemizi zafere ulaştıralım… Eylül 2019
Yaşasın
Gençliğin Devrimci Mücadelesi!
Yaşasın
Kurtuluş Partisi Gençliği!
Yaşasın
Parasız-Laik-Demokratik, Bilimsel Eğitim!
Kurtuluş Partisi Gençliği