20 Eylül 2019 Cuma

Bilimsel, Parasız, Laik Eğitim için; Aydınlık Yarınlar için; Bizimle, Kurtuluş Partisi Gençliği’yle Örgütlen!



Hep beraber yeni bir okul dönemine daha başladık...
Heyecanlıyız, mutluyuz, şarkıda da söylendiği gibi “sevinçliyiz hepimiz, yaşasın okulumuz” diyor olabiliriz belki ama aklımızdan çıkarmamamız gereken şeyler de var. Zaten sen bunları yaşayarak gördün, gayet iyi biliyorsun ama gel bir kez daha hatırlayalım beraber…
Evet, biz seni tanımıyor olabiliriz, ismin nedir, nerede okursun, kimsin bilmiyoruz. Ama hepimiz aynı şeyleri yaşıyoruz. Aynı okullarda, sıralarda okuyoruz, aynı eğitimi alıyoruz. Bu yazıyı okuyan milyonlarca genç arkadaşımızla da aynı şeyleri yaşıyoruz. O yüzden bizim neler yaşadığımızı anlatmamız gerekiyor, hadi başlayalım anlatmaya...
1950’lerden beri Türkiye’yi yöneten güçlere baktığımızda, ister sağcı, ister solcu pozları kessinler, hepsinin tek bir ortak noktasını görürüz: Amerikancılık!


Hepsi ABD ve AB Emperyalistleri tarafından iktidara getirilmiş ve onların “Demokrasi Projesi (Project Democracy)”, “Yeşil Kuşak Projesi”, bugün de “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)” dedikleri projeler hayata geçsin diye çabalamış uşaklardır. AKP de bu oyunun son 17 yıllık piyonu, AB-D Emperyalizminin Türkiye şubesi, Tayyip Erdoğan’ın övünerek eşbaşkanı olduğunu açıkladığı BOP’un uygulayıcısıdır.
Bugün liselerde ya da üniversitelerde okuyan bizler, tüm eğitim hayatımızı AKP iktidarının kıskacında geçirdik. Okumaya AKP ile başladık, bir kısmımız AKP ile bitirdi. Bir kısmımız hâlâ aynı Ortaçağcı güç iktidardayken binbir zorlukla eğitim hayatımızı sürdürmeye çalışıyoruz.
17 yıl önce, bizler daha hayatla yeni tanışmış, dünyayı yeni yeni tanıyan bebeklerken iktidara getirildi AKP. Ve ilk olarak,  laik ve bilimsel eğitimin sonunu getirmek için sözde din eğitimleri verme adı altında kendi Ortaçağcı düşüncelerini empoze etmek için var olanlara ek olarak yüzlerce, binlerce Kur’an kursu açtılar. Daha biz o yaştayken; belki bizi, arkadaşlarımızı, ailelerimizi binbir yolla kandırarak oralara gönderdiler. Daha küçük bir çocukken, bizi bilimsel bir düşünce yapısıyla yetiştirecek olan eğitim-öğretim hayatımızın en önemli temellerinin atılacağı anaokullarında, kreşlerde veya temiz dini duyguları sömürülen ailelerimiz din-iman kılıflı yalanlarla aldatılarak gönderildiğimiz Kur’an kurslarında beynimizi yıkamaya başladılar. O tarz kursları kaçak açanlara cezalar verilmemeye başlandı, cemaatler, tarikatlar daha biz 10 yaşımıza gelmeden belki de avucunun içine almıştı düşüncelerimizi, geleceğimizi. Tacizler, tecavüzler yaşandı bu Ortaçağ kalıntısı kurumlarda. Ki bugün bunların ‘dinen caiz’ olduğunu söyleyecek kadar alçaklaşmış “din adamları”, o günlerden de önce başlamıştı beslenmeye, mamalanmaya. Giderek azıttılar, yüzsüzleştiler, arsızlaştılar!
Biraz örneklere bakalım hep beraber, bakalım bugün ülkemizin tapusunu kendine geçirmiş gibi satıp, peşkeş çekip talan edenler, iktidarın en yüksek mertebesinde bulunanlar neler demiş, biz gençleri gerici, Ortaçağcı zihniyetleriyle boğacaklarını nasıl birer birer açıklamışlar:
“Hem laik hem Müslüman olunmaz.” (Tayyip Erdoğan – 1994)
“Bir baskı ve zulüm neticesinde kapatılan imam hatiplerin orta kısımlarını yeniden açtık. Bizlere, bunu nasip ettiği için de Rabbime şükrediyorum” (Tayyip Erdoğan – 2012)
“Ama bütün okulları imam hatip okulu yapma şansını elde etmiş durumdayız 4+4+4’ten sonra..” (AKP Muğla Milletvekili Ali Boğa – 2012)
“Maalesef şimdiye kadar kız ve erkek öğrencilerin birlikte eğitim yaptırılmasını büyük bir yanlışlık olarak değerlendiriyorum.” (TBMM Başkanvekili ve AKP Kayseri Milletvekili Sadık Yakut – 2013)
“Sekülerizm, dinlerden kaynaklanan şiddeti de geride bırakarak dünyayı topyekûn bir savaşın içine soktu” (Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez – 2015)
“Laiklik bir kere yeni anayasada olmamalıdır. Dindar anayasa meselesinden anayasamızın kaçınmaması lazım. Dini olarak bahsetmesi lazım” (TBMM Başkanı İsmail Kahraman – 2016)

Ve biz büyümeye devam ettik…
Bu zihniyetin yönettiği ülkede, bu zihniyetin bize dayattığı eğitim sistemi içinde devam ettik büyümeye…
Üstelik, bizden sonra doğan kardeşlerimiz de bizim yaşadıklarımızı yaşadılar, hatta çok daha fazlasını, çok daha beterini yaşamaya başladılar. Çünkü bu ülkenin geleceğiydik biz ve bizi kandırırlarsa, bizi düşünmeyen, sorgulamayan, uyuşturulmuş hale getirirlerse bu ülkenin geleceğini kendi ellerine alacaklar ve kendi Ortaçağcı gerici düşüncelerini egemen kılacaklardı.
Bu abluka altında ilkokulu, ortaokulu okuduk. Cumhuriyet’in kazanımları, Antiemperyalist 1. Kurtuluş Savaş’ımızın kahramanları ders kitaplarımızda giderek daha az yer bulmaya, bilimsellikten uzak hurafeler daha çok kitaplarımıza ve zihinlerimize girmeye başladı.
Ve her sene değiştirilen, eğitim bilimcilerin bile takip edemediği, kavrayamadığı sınavlardan birine, artık şansımıza hangisi denk geldiyse ona girerek liseye geçtik.
Hâlâ Düz Lise, Anadolu Lisesi, Fen Lisesi ve belli sayıda olmak üzere İmam Hatip Liseleri vardı. İmam Hatip Liseleri zaten AB-D Emperyalistleri ülkemizdeki iktidarları kafasına göre getirip götürmeye başladığından beri, 1950’lerden beri yavaş yavaş, sinsice yerleşiyordu eğitim sistemimize.
Ancak AKP’giller özellikle son yıllarda kendi Ortaçağcı gerici düşüncelerini gençler arasında iyice yaygınlaştırmak için bizlerin karşısına şunu çıkardı; ya Anadolu Lisesi ya Fen Lisesi ya Meslek Lisesi ya da İmam Hatip Liseleri. Artık yoktu Düz Liseler çünkü çoğu İmam Hatip Lisesi olmuştu. Bir anda dört beş katına çıkmıştı sayıları ve ne olduğunu bile anlamadığımız sınavda başarısız(!) olursak tek tercih hakkımız vardı artık; İmam Hatip Liseleri. Kimse sormuyordu bize orayı isteyip istemediğimizi, haremlik selamlık oturmak isteyip istemediğimizi, bizi tercihsiz bıraktılar bugün de dâhil olmak üzere yıllar boyu…
Sadece bunları yapmadılar, AKP’giller’in en çok düşmanlıkları da kız çocuklarınaydı, aynı sıralarda oturduklarımızaydı, yani yine bizlereydi. Bizleri, kadın arkadaşlarımızı, daha çocuk olanlarımızı okullarda, sıralarda, sokaklarda değil evlerinde daha yaşımız küçükken bile kocasının yanında görmek istiyorlardı.
Zorunlu öğretim 12 yıla çıkarılırken, kesintili duruma getirilip açık lise olanağı sunularak, lise çağına gelmiş bizlerin, kadın arkadaşlarımızın, sıra arkadaşlarımızın evlerine kapatılmasının önünü açtılar. Ve böylece istedikleri şey oldu, çocuk gelinlerin sayısında patlama yaşandı.
Ne yazık ki hiçbir şey durmadı, hep daha fazlasını yapmak için uğraştılar. Milli Eğitim Bakanlığı hemen tüm programlarını Diyanet İşleri Başkanlığı ve dinci vakıflarla birlikte yapar oldu. Müfredattan ve kitaplardan Cumhuriyet’in kazanımları, İlke ve Devrimleri ile Felsefe dersleri; okullardan bu ülkeyi Emperyalist işgale karşı korumuş, Emperyalizme karşı savaştan zaferle çıkarmış olan Mustafa Kemal’in resimleri, kitaplardan isimleri, askeri, siyasi ve sosyal zaferleri kaldırıldı.
Öğrenciler topluca Cuma namazına götürülür oldu. Liselerde mescitler açılmaya başlandı. Özel okullarda sağlık birimi açılması isteğe bırakılırken, ibadethane açılması zorunlu kılındı.
İşte buydu bizim lise hayatımız ve bizden sonra gelecek olanların lise hayatı...

Ya Üniversiteler?..
Eğer ki üniversitede okuyorsak da farklı olacağını sanmayalım hiçbir şeyin. Hani o bilim yuvası diye bildiğimiz üniversiteler var ya, bilim yuvası olmaktan çıkıp medreseye dönüştü. Bunu öneren öğretim üyeleri alkışlandı. Medreseye dönüşü hızlandırmak için dinci vakıfların üniversite kurmasına yeşil ışık yakıldı. Üniversitelerde “Said-i Nursi” kürsüleri kuruldu. İlerici, bilimsel, faydalı toplulukların ise etkinlikleri engellendi hatta bu topluluklar dağıtıldı, yenilerinin kurulması engellendi. El Ezher gibi şeriat öğretimi yapan üniversitelere denklik verilmeye başlandı. Cami ya da mescidi olmayan üniversite neredeyse kalmadı.
“Paranız yoksa okumayın” dendi, aldığımız eğitim günden güne ticarileştirildi.
Devlet yurtları hem sayıca yetersiz, hem de yaşanabilecek standartlardan çok uzak durumda. Özel yurtlar ise hepimizin bildiği gibi tarikatlar, cemaatler tarafından adım başı serpiştirilmiş halde.
Devletin öğrencilere verdiği burs ya da kredi, sadece barınmaya bile neredeyse yetmeyecek kadar az.
Üstelik üniversitelerde tüm bunlara karşı en ufak bir ses çıkarttığımızda, tepemizde özel güvenliğiyle, polisiyle cellât gibi dikilen AKP’yi buluyoruz. Yani bir savaşta esir düşmüşüz gibi, ya da istedikleri zaman alıp satabilecekleri kölelermişiz gibi paralı, gerici, ticarileştirilmiş eğitime mahkum etmek istiyorlar bizi!

Üniversitemizi bitirsek bile karşımızda önemli bir gerçek var ki, o da; Diplomalı İşsizlik.
Okulumuzdan en yüksek puanlarla mezun da olsak, ortalamamız 4.00’ü de bulsa, yoksa yüksek makamlarda dayımız, işsizler ordusunun bir eri de biz olacağız demektir.
Bu emperyalist düzenin, Ortaçağcı gerici AKP’giller iktidarının, bize reva gördüğü eğitimin sonucu 12 yıllık kesintisiz eğitimin ve üniversite eğitiminin, ailemize destek vermek ve evimize bir tabak daha yiyecek girsin diye okulu şimdiye kadar bırakmadıysak, bize reva gördüğü; DİPLOMALI İŞSİZLİK!
Ve bunun sonucunda artık çok sık duymaya başladığımız intiharlar...
Evet, genç arkadaşımız belki söyleyeceklerimizin en ağırı bu olacak ama bu düzen ve AKP’giller bize yaşamı değil ölümü layık görüyor…
Ama sakın bunları dedik diye, bir kurtuluş yolu yok sanmayalım. Çünkü eğer öyle olsaydı; ben, sen, biz bu bildiriyi okuyor olmazdık, haykırdığımız sloganları duyuyor olmazdık.
“Böyle gelmiş böyle gider” diyenleri değil;
“Artık yeter; Ortaçağcı gerici karanlığın ortasında kör olmak değil bilimsel, laik, parasız ve eşit eğitim istiyoruz” diyenleri görüyorsak eğer;
Ve bunu okuyan bizlerin de vicdanı “yeter artık!” diyorsa, gel ve bizimle mücadeleye atıl!
Bilimsel, Parasız, Laik Eğitim için, cemaatlerin ve tarikatların karanlığında kör olmamak için, aydınlık yarınlar için bizimle örgütlen!

Peki, biz kim miyiz?
Biz Kurtuluş Partisi Gençliği’yiz.
Yukarıda yazdığımız tüm bu karanlık satırları, en kaliteli silgi olan gençliğin örgütlü ve devrimci mücadelesi ile silebilmek için bizim saflarımızda mücadeleye atıl!
Çünkü Türkiye’nin en eski ideoloji partisi olan HKP’nin gençleri, yani Kurtuluş Partisi Gençliği, 1. Antiemperyalist Kurtuluş Savaşı’mıza daha 17 yaşındayken atılan Hikmet Kıvılcımlı’nın, üniversitelerde “Tam Bağımsız Türkiye” mücadelesini yiğitçe yürüten Deniz Gezmiş ve yoldaşlarının bayrağını dalgalandırıyor yıllardır.
Cemaat yurtlarında, tarikat evlerinde kalmayalım diye, bundan 10 sene önce İstanbul’dan Ankara’ya kadar yürüyerek “Ne Cemaat Yurdu, Ne Tarikat Evi. Yurt-Kur Uyuma, Öğrenciye Yurt Kur” diye haykıran;
Köle Değil Meslek Liseliyiz” diyerek stajlarımızda köle gibi çalıştırılıp bir kuruş alamamayı değil alın terimizi savunan;
AKP’giller, FETÖ ile ganimet savaşına girmeden önce, üniversite sınavında sorular şifrelenerek milyonlarca gencin emeği çalındığında “Emek Hırsızı ÖSYM” sloganıyla Türkiye’nin dört bir yanında isyan eden gençlerden oluşuyor Kurtuluş Partisi Gençliği.
Bugün de AKP’giller’in baskılarına boyun eğmiyor, üniversitelerde, liselerde hatta ortaokullarda mücadele ediyor Kurtuluş Partisi Gençliği!
Şimdi yanımızda sizleri de görmek, bu mücadelede yoldaşınız olmak istiyoruz.
Hep beraber, omuz omuza mücadelemizi zafere ulaştıralım… Eylül 2019

Yaşasın Gençliğin Devrimci Mücadelesi!
Yaşasın Kurtuluş Partisi Gençliği!
Yaşasın Parasız-Laik-Demokratik, Bilimsel Eğitim!
Kurtuluş Partisi Gençliği