Tarih, bir
kez daha ihanete sahne oldu. Büyük ve Güçlü İşçi Sınıfımız, sarı sendikacı
ağababalar tarafından bir kez daha hançerlendi. Gerçek devrimci sendika
Nakliyat-İş ve Birleşik Metal-İş dışındaki sarı sendikalar ve DİSK yöneticileri
Parababalarıyla anlaştılar, İşçi Sınıfımızın mücadele günü olan 1 Mayıs’ı
sattılar.
1 Mayıs
tüm dünyada Birlik, Mücadele ve Dayanışma olarak kutlanırken, sarı sendikalar
yüzünden ülkemizde sadece ve sadece klasik bir mitinge indirgenildi ve aslında
1 Mayıs Bayramı’nın özünü yaratan mücadele
kavramı hiçe sayılarak bir kenara atıldı. 1 Mayıs sadece saf bir bayram olarak gösterilmeye çalışıldı.
1 Mayıs
Parababalarının iktidarı altında ezilmişliğini sürdüren İşçi Sınıfımız için
tarihi bir mücadele günüdür.
1 Mayıs
İşçi Sınıfının, Parababalarına karşı taleplerini birlik içinde bildiren ve bu
talepleri kazanmak için mücadele edeceğini gösteren dayanışma günüdür.
1 Mayıs’ın
geçmişine de bakacak olursak, 1886 1 Mayıs günü Amerikalı işçilerin 8 saatlik
iş günü ve insanca yaşama koşulları için başlattığı isyan dalgası, 4 Mayıs günü
… kentindeki Haymarket Alanı’nda düzenlenen mitingle taçlandırılacaktı ancak
Parababalarının cellatları Amerikalı İşçilerin üzerine silahlarla ateş açtılar
ve bir katliama sebep oldular. İşte o günden bugüne 2. Enternasyonal’in
kararıyla 1 Mayıs; Uluslararası Birlik,
Mücadele ve Dayanışma Günü ilan edildi.
Görüldüğü
gibi 1 Mayıs’ı 1 Mayıs yapan mücadeledir. İşçi
Sınıfının patronlara, kapitalistlere, Parababalarına karşı savaşıdır.
1 Mayıs;
ne yas günüdür, ne de bayram günü.
1 Mayıs;
tüm Dünya İşçi Sınıfının kapitalizme, günümüzün koşullarında emperyalizme ve
burjuvaziye karşı mücadele daha da açığı savaş günüdür.
1 Mayıs’ın
bayram günü olarak anılmasının temel sebebi, 1917 Büyük Ekim Devrimi ile
beraber Rusya’da ve daha sonra dünyamızın üçte birinde iktidara gelen İşçi
Sınıfının bunu artık kendi bayramları olarak kutlaması büyük önem
göstermektedir. Ancak Sosyalist Kamp’ın 1991’deki acıklı yıkılışından sonra bu
bayram havasını emperyalist ülkeler de devam ettirmiştir. Ancak onların asıl
amacı, 1 Mayıs’ı asıl anlamından uzaklaştırmak ve kendi iktidarlarına karşı
tekrardan bir mücadele, savaşım günü olmasını engellemekte yatmaktadır.
Ancak biz
Gerçek Devrimciler yani Proletarya Sosyalistleri biliyoruz ki, 1 Mayıs İşçi
Sınıfının Emperyalizme ve kendi burjuva iktidarlarına, Parababalarına karşı
birlik ve dayanışma içinde uluslararası bir mücadele günüdür. 1 Mayıs’ı yaratan
ve yaşatan İşçi Sınıfının mücadelesidir.
Dünya’da
ortaya çıkışı yukarıda anlattığımız şekilde gelişen ve mücadele günü olmasını
sağlayan koşullar aslında ülkemizde de farklı gelişmemiştir. Hatta ülkemizde bu
koşulların üstüne bir de zorunluluk daha doğrusu vazgeçilmezlik eklenmiştir.
Nedir bu
vazgeçilmezlik?
TAKSİM.
Dünya’da 1
Mayıs, ülkelerin en görkemli meydanlarında, milyonlarca kişiyle gerçekleştirir.
Ancak belli meydanlar vardır ki, hem bugünüyle hem de geçmişiyle İşçi Sınıfının
vazgeçilmezi hatta ve hatta 1 Mayıs’ın özdeşleştiği bir mücadele ve savaş alanı
olmuştur. Küba’da başkent Havana’da Devrim
Meydanı, Eski Sovyetler Birliğinde şu an ise emperyalist olmuş Rusya’da Kızıl Meydan ve başka birçok ülkenin 1
Mayıs ile özdeşleşmiş olan meydanları…
Ülkemizde
ise 1 Mayıs Meydanı en ufak ikircikliğe yer bırakmadan TAKSİM Meydanı’dır. Taksim Meydanı ülkemizde gelişen somut koşullar
itibariyle sadece İşçi Sınıfının Mücadele alanı olarak kalmamış, 1977 yılında
işçilerin, sosyalistlerin kanıyla sulanmış ve o tarihten itibaren 1 Mayıs Meydanı olarak tarihe
kazınmıştır.
Bundan
dolayı ülkemizde 1 Mayıs demek Taksim demektir! Çünkü
Taksim Meydanı 34 insanımızın kanıyla sulanmış bir meydandır. Taksim’den
vazgeçmek demek, 1 Mayıs’tan vazgeçmek demektir, 34 insanımızın kanını yerde
bırakmak demektir. Taksim’den vazgeçmek demek Devrim’den vazgeçmek demektir.
Ancak
Taksim Meydanı ısrarını bir “alan fetişizmi” diyerek suçlamaya ve kendi
kaçışlarına zavallı bir şekilde haklı gerekçe göstermeye çalışan örgütler bugün
çoğunlukta ne yazık ki! Bu grupları da üç ayrı şekilde kısa bir
değerlendirmeden geçirmekte ve böyle davranarak asıl amaçlarını açıklamakta
fayda var diye düşünüyoruz. Bunları daha demin dediğimiz şekilde şu üç grupta
inceleyeceğiz:
1- DİSK’in
tarihi ve mücadelesiyle zerre alakaları olmayan ve şu an DİSK’i sarı sendika
hale getiren sendika ağababaları,
2- Kendi
öz örgüt bilincini tamamen kaybetmiş, sınıf mücadelesinden vazgeçmiş ve kendi
varlığını Amerikancı HDP’nin ve PKK’nin kuyruğunda yaşatabilen bizim
deyimimizle Amerikancı Sevrci Sahte Sol’larımız,
3- Sahte
TKP’nin üç’e bölünmüş parçalarI, ÖDP ve Haziran Hareketi
Buraya
belki bir dördüncü grup olarak akla gelen Sahte Vatan Partisi’ni eklemeye gerek
duymadık, zaten kendilerinin şu anki durumuna
bakıldığında ne yapacakları bizce açıktır. AKP nereye derse oraya… malum “vatan
savaşı”…
Birinci
grubumuz olan DİSK ancak DİSK’ten öte DİSK’in başına çullanmış, işçileri satan
sarılaşmış yöneticileri demek daha doğru olur. Ve bu grubun sözünden çıkmayan
koltuk hırsıyla yanıp tutuşan diğer sendikaların yöneticileri.
Bunlar 1
Mayıs’ı satan, mücadeleden korkan, iktidarın sözünün dışına çıkmayan devrimci
inançtan hatta İşçi Sınıfına inançtan yoksunlaşmışlardır. DİSK’in mücadele dolu
şanlı tarihini unutmak istemektedirler. 1977 1 Mayıs’ında sendikalarının o
zamanki genel başkanlarına Taksim Meydan’ında konuşma yaptığı sırada yapılmaya
çalışılan suikast girişimini ve o meydana kanlarını dökmüş 34 insanımızın
katledilişini bizim gördüğümüz odur ki, unutmak istemektedirler.
Ancak tüm
buna karşın DİSK’in içinde gerçek sendikal mücadeleyi yani sadece işçilerin
ekonomik olarak mücadelesini yürüten değil aynı zamanda siyasal mücadelesini
yürüten de bir sendika vardır: Nakliyat-
İş Sendikası.
Nakliyat-
İş Sendikası; “kaybettiğinde değil,
vazgeçtiğinde yenilirsin” diyerek, gerçek devrimci bir sendikanın tutumunu
yansıtmış ve DİSK’in mücadele geleneğine sahip çıkmıştır. Bu geleneğe sahip
çıkan bir diğer sendika da Birleşik Metal-İş Sendikasıdır, onlar da uğruna
bedeller ödenen Taksim Meydan’ında 1 Mayıs 2018’i kutlayacaklarını
açıklamışlardır.
Kısaca
bahsettiğimiz üzere DİSK yönetiminin ve ona uyan sendikaların Taksim’den
vazgeçmesi içler acısıdır. Tarihe ve İşçi Sınıfımıza ihanettir.
İkinci grubumuzu oluşturanlar ise kendi
öz örgüt bilincini tamamen kaybetmiş, sınıf mücadelesinden vazgeçmiş ve kendi varlığını Amerikancı
HDP’nin ve PKK’nin kuyruğunda yaşatabilen bizim deyimimizle Amerikancı Sevrci
Sahte Sol’larımız diye adlandırdığımız gruptur. Daha şimdiden sanki DİSK’in
böyle bir açıklama yapmasını bekliyorlarmış gibi DİSK’in teslimiyet
açıklamasını yaptığı an bu gruptan da DİSK’in Maltepe’deki mitingine
katılacakları bilgisini vermeye başladılar. Yakın zaman içinde başta HDP’nin
açıkça Maltepe’ye katılıyoruz demesiyle de beraber PKK’nin kuyruk siyasetinden
kopamayan geri kalan Sevrcilerimiz de birer birer dökülürler, biz de geliyoruz,
biz de geliyoruz diyerek...
Bu
örgütler kendi öz örgüt prensiplerini kaybettikleri için şu ana kadar
açıklamayan birçoğunun da teslimiyet çizgisinde hareket edecekleri su götürmez
bir gerçektir. Bu örgütlerin birçoğunun
da kendilerini en devrimci ve keskin olarak daha doğrusu “kaplan” olarak
göstermeleri de ne yazık ki hem acıklı, hem bir o kadar komiktir. Ağızlarından
düşürmedikleri “sokak” lafını, 1 Mayıs’a gelince teslimiyet bayrağıyla
selamlamaları bize göstermektedir ki, Sevrcilerimizin olsa olsa “kâğıttan
kaplan” olacaklarıdır.
Son
teslimiyet grubumuz ise Sevrcilerimiz gibi açıktan açığa biz HDP, PKK
kuyrukçusuyuz, diyemeyen ancak öne sürdükleri nedenler ve sonuç olarak
Taksim’den vazgeçmeleri ile teslimiyetçilik konusunda ilk iki grubumuzla
aynılaştıklarını göstermektedir. Bu grubumuzun üç üyesi vardır ki, bulundukları
tek bir partiyi üç’e bölmeyi başarıp mesele 1 Mayıs’ın nerede kutlanacağına
gelince tüm sosyalistler birlik içinde olmalı argümanıyla teslimiyet grubuna
dahil olmayı başarmışlardır. Bu grubumuzun en yaygın özelliği birer
küçük-burjuva sosyalist hareketleri olmalarıdır. Normal zamanlarda kendilerini
salonlardan ve kültür merkezlerinden çıkarmayan sahte TKP ve ardılları konu 1
Mayıs’a gelince burada sokağa çıkmaları gereğinin farkına varmışlardır.
Ama hangi
sokak?
En
yumuşak, en boş, en rahat sokak hangisiyse onlar oraları tercih ederler ve
etmişlerdir de. Baktığımız zaman 1 Mayıs konusunda teslimiyete en hazır
olanımız Sahte TKP ve parçalarıdır. 2013 yılının 1 Mayıs’ında DİSK daha
Taksim’den vazgeçmemiş iken, o zaman daha parçacıklarına bölünmemiş olan Sahte
TKP Kadıköy’ü tercih etmişti. Yani bunlar bakımından diyebiliriz ki, “Garp
cephesinde yeni bir şey yok”.
ÖDP ve
Birleşik Haziran Hareketi ise yine teslimiyetçi çizgidedirler. 1 Mayıs
yaklaştıkça ortaya sunacakları bahanelerle beraber bunlar da Taksim’den yani
Devrim’den vazgeçmişlerdir. 1 Mayıs’ın mücadele geleneğini unutmuşlardır bunlar
da 1 Mayıs’ı “saf” bir bayram olarak geçireceklerdir.
Tüm
bunlara karşın, biz Kurtuluş Partililer, İşçi Sınıfımıza sesleniyoruz:
1 Mayıs
her şeyden önce mücadele günüdür.
İşçi
Sınıfının taleplerini, isteklerini birlik ve dayanışma içinde hep bir ağızdan
iletme günüdür ama her şeyden önce Parababaları İktidarına karşı MÜCADELE
günü’dür.
Eğer
Parababaları bizlere Taksim Meydanı’nı açmıyorsa o meydanı bizim açmamız
gerekir. 1 Mayıs 2010’da, geçmiş senelerden süregelen mücadele sonucunda Taksim
Meydanı’nı açtık ve gerçek bir bayram olarak kutladık. Çünkü mücadelemizin
sonucunda açtık. Parababaları; “size orayı vermeyeceğim” dedi ve biz de onlara
dedik ki, “Senden orayı açmanı isteyen yok, biz alırız”.
Ve aldık
da!
Seneler
süren mücadeleler sonrası 1 Mayıs’ı, 1 Mayıs Meydanı’nda yani Taksim
Meydanı’nda bayram ve mücadele günü olarak kutladık.
Geçen
senelerde bu teslimiyetçi politikanın gereği olarak DİSK ve yukarıda saydığımız
örgütler Bakırköy’de geçirdiler 1 Mayıs’ı. Onlar belki kutladıklarını
düşünüyorlar ama hayır, kutlamadılar ve kutlayamazlar da zaten. Parababalarına
karşı bir mücadele günü olan 1 Mayıs’ı yine Parababalarının işaret ettiği
alanlarda yapmak ancak ve ancak yenilgiyi kabullenmektir demektir.
Parababalarına tavizler verildi ve sonuç olarak taviz, tavizi doğurdu.
Parababaları ve onun iktidarı AKP’giller, DİSK’i
ve onun peşine takılanları yendi ve zafer’ini önce 1 Mayıs’ı Bakırköy’de şimdi
de denizin içine doldurarak ancak 1 Mayıs’ın içini boşaltarak kutlatacakları
Maltepe Meydan’ına yönlendirdiler.
Ancak
bizim için Taksim Vatan’dır, namus’tur. Vatan satılır mı hiç, asla satılmaz.
Vatan bırakılıp başka bir yere gidilir mi hiç, asla gidilmez. İşte Taksim de
böyledir, İşçi Sınıfının Vatanı’dır, namus’udur. Taksim için çarpışmak demek
İşçi Sınıfının Vatanı için çarpışmak demektir. Ve biz gerçek devrimciler için
bu bir ‘alan fetişizmi’ değil, İşçilerin Vatanı
için mücadele demektir, 1 Mayıs’ın ruhu demektir. O yüzden biz her defasında
deriz. ‘Taksim Vatan’dır, Taksim Devrim’dir’ diye.
Bırakalım 1 Mayıs’ın mücadele günü olduğunu unutanlar bir çukurdan
kurtulup bir başka bataklığa gitsinler. Lenin’in
“Ne Yapmalı” adlı tarihsel eserinde
belirttiği gibi;
“Bize sorarsanız, sizin asıl yeriniz
bataklıktır. Ve oraya varmanız için size her türlü yardımı yapmaya hazırız.”
Biz gerçek
devrimciler AKP’giller’in ve Parababalarının
bizlere parmakla işaret ettiği meydanlara gidip 1 Mayıs’ın değerini
düşürmeyeceğiz ve her sene olduğu gibi 1 Mayıs’ın onurunu kurtaracağız.
Kurtuluş
Partililer olarak 1 Mayıs’ın gerçek meydanı olan TAKSİM’de olacağız. Çünkü biz
biliyoruz ki, “kaybettiğimizde değil, vazgeçtiğimizde yeniliriz”. Ve biz gerçek
devrimciler asla vazgeçmeyiz…
Son bir
açıklamayı da yazımızın başlığı hakkında yapalım. Maltepe miting alanı AKP’giller’in denizin içini doldurarak
oluşturdukları ve her seçimde “Yeni Türkiye’nin” propaganda malzemesi olarak
kullandıkları bir araçtır. Başlığımızı o yüzden böyle seçtik…
“İçi doldurulmuş Meydan’da İçi
boşaltılmış 1 Mayıs kutlanmaz…”
Yaşasın 1 Mayıs Birlik, Dayanışma ve
Mücadele Günü!
1 Mayıs Meydanı Taksim Meydanı’dır!
Taksim’den Vazgeçmek Devrim’den
Vazgeçmektir!
Kurtuluş Partisi Gençliği’nden
Bir Yoldaş