18 Eylül 2017 Pazartesi

HKP, Gençliği İkinci Kurtuluş Savaşı’na Çağırıyor

Kardeşler, dostlar!
Açlığa, sefalete mahkûm edilen, ordusu FETÖ ve AKP’giller tarafından icra edilen, ABD’nin, CIA’nın güdümündeki Ergenekon-Balyoz düzmece hukuk maskeli operasyonları  ve 15 Temmuz Kanlı Ganimet Paylaşım Savaşı ile rezil edilip, savaşma gücü yok edilen, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) planı çerçevesinde parçalanmaya hazır hale getirilen ülkemizde yeni bir okul dönemine girdik.
Keşke giriş cümlemiz bu kadar acı, bu kadar keskin olmasaydı ama ne yapalım, “ahval”imiz böyle.
Tarihte ilk başarıyla sonuçlanan Antiemperyalist Ulusal Kurtuluş Savaşı ile Mustafa Kemal’in önderliğinde kurulan ülkemiz, 1950’de saltanatı ve şeriatı açık açık savunan Menderes Hükümeti  ile birlikte emperyalistlere peşkeş çekilmeye başlanmış ve planlar “Yeşil Kuşak Projesi” ile şekillendirilmiştir. O günden sonra deyim yerindeyse gün yüzü görmemiştir güzel ülkemiz.
Bu gidişi gören Mustafa Kemal ve Devrimci Gelenekli Ordu Gençliğimiz bir çıkış yapmak istemiş,  27 Mayıs 1960 Politik Devrimi’ni patlatmıştır. 27 Mayıs’ın olumlu etkisi ile gençler, o dönem tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de sosyalizmi kitleler halinde benimsemişler ve devrimci mücadeleye girmişlerdir.
Bununla birlikte sendikal haklar da kazanan İşçi Sınıfı öncülüğüyle sınıf hareketi de her gün ilerlemiş, sendikalar hızla örgütlenmeye başlamıştır. DİSK kurulmuştur.
Bu gidişatı durdurmak isteyen başta ABD Emperyalistleri olmak üzere Emperyalist çakalların örgütlediği 1971 Faşizmi ile, tam bağımsız ve demokratik bir vatan uğruna mücadele eden gençler pusularda, dar ağaçlarında ve işkencelerde katledilmiştir. Onun tamamlayıcısı 1980 faşizmi ile de ülkemizin en demokratik anayasası ve onun ilerici etkileri ortadan kaldırılmıştır.

Tabi, o günlerden bugüne bizlere kalan Denizlerin, Mahirlerin mücadele aşkı değildir sadece. Bize kalan sadece cesaret, onur değildir. Kapitalizmin en yüksek aşaması olan Emperyalizme, Ortaçağcılığa  olan düşmanlığımız, halkların kardeşliğine olan inancımız, tam bağımsızlık sevdamızdır.
Düşmanlarımıza ise gelenek olarak emperyalizm işbirlikçiliği, vatan satıcılık, ortaçağcılık, hırsızlık, halk düşmanlığı ve katillik kalmıştır.
Yani bu miras AKP’giller Hükümetine Menderes gibilerden ata yadigârıdır...
Arkadaşlar,
Dünya devrimlerinin, bağımsızlık mücadelelerinin hepsinde gençliğin ve gençlik mücadelesinin büyük önemi vardır. Lenin çetin koşulların yaşandığı günlerde ‘’Efendiler ayrıntılı hazırlanmış planlarınızı, teorilerinizi bırakın ve gençliğe dönün!’’ demiştir.  Türkiye Devrimi’nin Önderi Hikmet Kıvılcımlı 17 yaşındayken Yörük Ali Efe’nin kızanı olarak atılmıştı vatanı savunmak için, sipere! En ön safta…
Mustafa Kemal de Kurtuluş Savaş’ını örgütlemeye başladığında genç bir subay değil miydi?
Ülkemiz şuanda Mustafa Kemal’in  Samsun’a çıktığı günlerden daha kötü durumda.
Bildiğimiz gibi en son 15 Temmuz’da iki Ortaçağcı gücün ganimet paylaşımı uğruna yüzlerce insanımız öldü. Ardından da ilan edileli 1 yılı çoktan aşmış olan OHAL ile devlette ve devletin tüm kurumlarında, orduda ve eğitimde kurtuluş savaşı gelenekli ilerici her ne kaldıysa, topyekûn bir tasfiye yürütmektedirler. Cumhuriyetimizi faşist bir din devleti haline getirmeye çalışmaktadırlar.
Bu durumdan doğal olarak biz işçi, köylü ve öğrenci gençlik ciddi şekilde etkilendik.
Emperyalizmin Ortadoğu’yu bölüp parçalama planları üzerine geliştirdiği BOP doğrultusunda; karşılarında buna karşı çıkabilecek aydın, laik, cumhuriyetçi Mustafa Kemal gelenekli, tam bağımsızlıkçı bir gençlik kalmaması için, dini duyguları kullanarak okullarımıza önce türbanı soktular, mescit yaptılar; imam hatipleri kat ve kat çoğalttılar; imam hatipler de yetmedi, müfredatlarımızdan evrim kuramını, ders kitaplarından Mustafa Kemal’i ve ardından da laikliğin son kalıntılarını da kaldırdılar.
Gençlik her alanda saldırı altındadır. Her kesimden, yaş grubundan gençlik ve çocuklar emperyalistlerin ve yerli ortaklarının biçtiği geleceksizliğin karanlığını yaşamaktadır. Örnek mi, işte yüzlercesinden seçilmiş bir kaç örnek:
Eğitim gün geçtikçe ticarileşmekte, eğitim kurumları holdingleşmektedir. Parası olmayan okumasın zihniyeti eğitimde egemenliğini günden güne sağlamlaştırmaktadır. 
Liseler yerine "etüt merkezleri" adı verilen özel ve sadece sınava odaklı eğitim kurumları dört bir yanı kaplamış durumdadır. Üstelik buralarda öğrenciler dış dünyadan tamamen kopartılarak birer yarış atına çevrilmekte, sınavdan başka hiç bir şeyle ilgilenmemeleri için baskı altına alınmaktadır. Bir çoğu da, bu uzun ve yorucu, insanı tüketici sürece düşük bir puanla özel bir üniversiteye gidebilmek için katlanmaktadır. 
Özel üniversiteler, devlet üniversitelerinden daha az puanla öğrenci almalarına rağmen daha kaliteli eğitim verme algısı yaratmış, daha çok tercih edilir konuma ulaşmıştır. Devlet üniversitelerindeki en donanımlı akademisyenler yüksek ücretlerle özel üniversitelerde ders vermeye başlamış, para eğitimin ve bilimin önüne geçmiştir. Halk çocukları büyük sıkıntılara katlanarak özel üniversitelerde burslu okuma hakkı kazansa bile, burslarından olma tehdidi başlarında Azrail gibi beklemekte, üniversite hayatları sosyal olaylardan kopuk, toplumdan soyut geçmektedir. Özel okullar, ticari eğitim gençliği dört duvara kıstırarak "ya paran ya canın" baskısıyla tahakkümünü sürdürmektedir.
Üniversite mezunu olup atanamayan öğretmen arkadaşlarımızdan intihara sürüklenenler ya da çalıştıkları inşaatlarda iş cinayetlerine kurban gidenlerin sayısı artmaktadır.
Küçük kardeşlerimiz, akrabalarımız, komşularımız, emekçi halkın çocukları en bilineni Ensar Vakfı olan namussuz, gerici kurumlarda istismara maruz kalmaktadır. Yüzlerce çocuğun geleceği  buralarda kararmaktadır. Hesap sormak ne kelime, bir kereden bir şey olmaz denilerek üstü örtülmektedir bu şerefsizliklerin.
TÜRGEV ismiyle başlayıp şuanda TÜGVA  adı altında dindar ve kindar; işbirlikçiliğe hazır gençlik ordusu yetiştirmeye çalışmaktadırlar, Osmanlı Ocakları, SADAT gibi kurumlarıyla gerici, şeriatçı; CIA İslamı’na bağlı çeteler oluşturmaktadırlar.
Öğrenci mücadelesi açısından baktığımızda da 15 Temmuz hesaplaşmasından sonra biliyoruz ki ülkemizi bir OHAL sürecine soktular. Her uygulama gibi bu uygulama da para babalarının, çetelerin, mafya bozuntularının işine yaradı. Fakat aydın gençliğin, ilerici gençliğin mücadelesinin önü kesilmeye, okul çalışmalarının önü kesilmeye çalışıldı. Afiş astırmama, stant açtırmama gibi faşist uygulamalarıyla geldi OHAL, bize.
İşte tam olarak bu yüzden ülkemiz, 1919’dan kötü bir durumda. Parçalanışa hazırlanıyor.
Bizler, bu gidişe okullarımızda, fabrikalarımızda, tarlalarımızda gençlik olarak karşı durmalıyız. Derleniş ruhuyla, devrimci ruh ile emperyalizm ve işbirlikçilerine karşı savaşmalıyız. Yoksa BOP haritası ortada: ülkemiz en az üç parçaya bölünecek ve bu bölünme kanlı olacak!
Buna ‘’Hayır’’ demeliyiz.
Hırsızlığa, pahalılığa, eğitimin paralı olmasına ‘’Hayır’’ demeliyiz.
İşsizliğe, geleceksizliğe “Hayır” demeliyiz.
Bunun için de sizleri, gerçek vatanseverlerle birlikte olmaya yani Kurtuluş Partisi Gençliği’nde örgütlenmeye çağırıyoruz!
Çünkü Kurtuluş Partisi Gençliği:
12 Eylül’de yurt dışına kaçmak yerine vatanını terk etmeyip işçi sınıfı ile mücadele etmeyi sürdüren; onlarca işgal, grev, direniş örgütleyen; 1 Mayıs meydanlarını her yıl kızıllaştıran bir devrimci geleneğin temsilcileri olarak mücadele ediyor!
Mustafa Kemal’in Cumhuriyetçi, Tam Bağımsızlıkçı, Antiemperyalist, Laik geleneğine militanca sahip çıkıyor!
Sayımızın azlığına, düşmanın çokluğuna; baskılara aldırmadan mücadele ediyor!
Bu işbirlikçilere, bu namussuzlara meydanı boş bırakacak değiliz elbet.
Yaşasın Demokratik, Laik, Anadilde eğitim mücadelemiz!
Yaşasın Eşit, Parasız, Bilimsel eğitim mücadelemiz!
Yaşasın İkinci Kurtuluş Savaşımız!

“Saraylar saltanatlar çöker 
kan susar bir gün 
zulüm biter. 
menekşelerde açılır üstümüzde 
leylaklarda güler. 
bugünlerden geriye, 
bir yarına gidenler kalır 
bir de yarınlar için direnenler...”                             

2 Eylül 2017

Kurtuluş Partisi Gençliği

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öneri/eleştiri ilet.