Açlığa, sefalete mahkûm edilen, ordusu FETÖ ve AKP’giller
tarafından icra edilen, ABD’nin, CIA’nın güdümündeki Ergenekon-Balyoz düzmece
hukuk maskeli operasyonları ve 15 Temmuz
Kanlı Ganimet Paylaşım Savaşı ile rezil edilip, savaşma gücü yok edilen, Büyük
Ortadoğu Projesi (BOP) planı çerçevesinde parçalanmaya hazır hale getirilen
ülkemizde yeni bir okul dönemine girdik.
Keşke giriş cümlemiz bu kadar acı, bu kadar keskin olmasaydı
ama ne yapalım, “ahval”imiz böyle.
Tarihte ilk başarıyla sonuçlanan Antiemperyalist Ulusal
Kurtuluş Savaşı ile Mustafa Kemal’in önderliğinde kurulan ülkemiz, 1950’de
saltanatı ve şeriatı açık açık savunan Menderes Hükümeti ile birlikte emperyalistlere peşkeş çekilmeye
başlanmış ve planlar “Yeşil Kuşak
Projesi” ile şekillendirilmiştir. O günden sonra deyim yerindeyse gün yüzü
görmemiştir güzel ülkemiz.
Bu gidişi gören Mustafa Kemal ve Devrimci Gelenekli Ordu
Gençliğimiz bir çıkış yapmak istemiş, 27
Mayıs 1960 Politik Devrimi’ni patlatmıştır. 27 Mayıs’ın olumlu etkisi ile
gençler, o dönem tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de sosyalizmi kitleler
halinde benimsemişler ve devrimci mücadeleye girmişlerdir.
Bununla birlikte
sendikal haklar da kazanan İşçi Sınıfı öncülüğüyle sınıf hareketi de her gün
ilerlemiş, sendikalar hızla örgütlenmeye başlamıştır. DİSK kurulmuştur.
Bu
gidişatı durdurmak isteyen başta ABD Emperyalistleri olmak üzere Emperyalist
çakalların örgütlediği 1971 Faşizmi ile, tam bağımsız ve demokratik bir vatan
uğruna mücadele eden gençler pusularda, dar ağaçlarında ve işkencelerde
katledilmiştir. Onun tamamlayıcısı 1980 faşizmi ile de ülkemizin en demokratik
anayasası ve onun ilerici etkileri ortadan kaldırılmıştır.
Tabi, o günlerden bugüne bizlere kalan Denizlerin, Mahirlerin
mücadele aşkı değildir sadece. Bize kalan sadece cesaret, onur değildir.
Kapitalizmin en yüksek aşaması olan Emperyalizme, Ortaçağcılığa olan düşmanlığımız, halkların kardeşliğine
olan inancımız, tam bağımsızlık sevdamızdır.
Düşmanlarımıza ise gelenek olarak emperyalizm
işbirlikçiliği, vatan satıcılık, ortaçağcılık, hırsızlık, halk düşmanlığı ve
katillik kalmıştır.
Yani bu miras AKP’giller Hükümetine Menderes gibilerden ata
yadigârıdır...
Arkadaşlar,
Dünya devrimlerinin, bağımsızlık mücadelelerinin
hepsinde gençliğin ve gençlik mücadelesinin büyük önemi vardır. Lenin çetin
koşulların yaşandığı günlerde ‘’Efendiler
ayrıntılı hazırlanmış planlarınızı, teorilerinizi bırakın ve gençliğe dönün!’’
demiştir. Türkiye Devrimi’nin Önderi
Hikmet Kıvılcımlı 17 yaşındayken Yörük Ali Efe’nin kızanı olarak atılmıştı
vatanı savunmak için, sipere! En ön safta…
Mustafa Kemal de Kurtuluş Savaş’ını örgütlemeye başladığında
genç bir subay değil miydi?
Ülkemiz şuanda Mustafa Kemal’in Samsun’a çıktığı günlerden daha kötü durumda.
Bildiğimiz gibi en son 15 Temmuz’da iki Ortaçağcı gücün
ganimet paylaşımı uğruna yüzlerce insanımız öldü. Ardından da ilan edileli 1
yılı çoktan aşmış olan OHAL ile devlette ve devletin tüm kurumlarında, orduda
ve eğitimde kurtuluş savaşı gelenekli ilerici her ne kaldıysa, topyekûn bir tasfiye
yürütmektedirler. Cumhuriyetimizi faşist bir din devleti haline getirmeye
çalışmaktadırlar.
Bu durumdan doğal olarak biz işçi, köylü ve öğrenci gençlik
ciddi şekilde etkilendik.
Emperyalizmin Ortadoğu’yu bölüp parçalama planları üzerine
geliştirdiği BOP doğrultusunda; karşılarında buna karşı çıkabilecek aydın,
laik, cumhuriyetçi Mustafa Kemal gelenekli, tam bağımsızlıkçı bir gençlik
kalmaması için, dini duyguları kullanarak okullarımıza önce türbanı soktular,
mescit yaptılar; imam hatipleri kat ve kat çoğalttılar; imam hatipler de
yetmedi, müfredatlarımızdan evrim kuramını, ders kitaplarından Mustafa Kemal’i
ve ardından da laikliğin son kalıntılarını da kaldırdılar.
Gençlik her alanda saldırı altındadır. Her kesimden, yaş
grubundan gençlik ve çocuklar emperyalistlerin ve yerli ortaklarının biçtiği
geleceksizliğin karanlığını yaşamaktadır. Örnek mi, işte yüzlercesinden
seçilmiş bir kaç örnek:
Eğitim gün geçtikçe ticarileşmekte, eğitim kurumları
holdingleşmektedir. Parası olmayan okumasın zihniyeti eğitimde egemenliğini
günden güne sağlamlaştırmaktadır.
Liseler yerine "etüt merkezleri"
adı verilen özel ve sadece sınava odaklı eğitim kurumları dört bir yanı
kaplamış durumdadır. Üstelik buralarda öğrenciler dış dünyadan tamamen
kopartılarak birer yarış atına çevrilmekte, sınavdan başka hiç bir şeyle
ilgilenmemeleri için baskı altına alınmaktadır. Bir çoğu da, bu uzun ve yorucu,
insanı tüketici sürece düşük bir puanla özel bir üniversiteye gidebilmek için
katlanmaktadır.
Özel üniversiteler, devlet üniversitelerinden daha az puanla
öğrenci almalarına rağmen daha kaliteli eğitim verme algısı yaratmış, daha çok
tercih edilir konuma ulaşmıştır. Devlet üniversitelerindeki en donanımlı
akademisyenler yüksek ücretlerle özel üniversitelerde ders vermeye başlamış,
para eğitimin ve bilimin önüne geçmiştir. Halk çocukları büyük sıkıntılara
katlanarak özel üniversitelerde burslu okuma hakkı kazansa bile, burslarından
olma tehdidi başlarında Azrail gibi beklemekte, üniversite hayatları sosyal
olaylardan kopuk, toplumdan soyut geçmektedir. Özel okullar, ticari eğitim
gençliği dört duvara kıstırarak "ya
paran ya canın" baskısıyla tahakkümünü sürdürmektedir.
Üniversite mezunu olup atanamayan öğretmen arkadaşlarımızdan
intihara sürüklenenler ya da çalıştıkları inşaatlarda iş cinayetlerine kurban
gidenlerin sayısı artmaktadır.
Küçük kardeşlerimiz, akrabalarımız, komşularımız, emekçi
halkın çocukları en bilineni Ensar Vakfı olan namussuz, gerici kurumlarda
istismara maruz kalmaktadır. Yüzlerce çocuğun geleceği buralarda kararmaktadır. Hesap sormak ne
kelime, bir kereden bir şey olmaz denilerek üstü örtülmektedir bu
şerefsizliklerin.
TÜRGEV ismiyle başlayıp şuanda TÜGVA adı altında dindar ve kindar; işbirlikçiliğe
hazır gençlik ordusu yetiştirmeye çalışmaktadırlar, Osmanlı Ocakları, SADAT
gibi kurumlarıyla gerici, şeriatçı; CIA İslamı’na bağlı çeteler
oluşturmaktadırlar.
Öğrenci mücadelesi açısından baktığımızda da 15 Temmuz hesaplaşmasından
sonra biliyoruz ki ülkemizi bir OHAL sürecine soktular. Her uygulama gibi bu
uygulama da para babalarının, çetelerin, mafya bozuntularının işine yaradı.
Fakat aydın gençliğin, ilerici gençliğin mücadelesinin önü kesilmeye, okul
çalışmalarının önü kesilmeye çalışıldı. Afiş astırmama, stant açtırmama gibi
faşist uygulamalarıyla geldi OHAL, bize.
İşte tam olarak bu yüzden ülkemiz, 1919’dan kötü bir
durumda. Parçalanışa hazırlanıyor.
Bizler, bu gidişe okullarımızda, fabrikalarımızda,
tarlalarımızda gençlik olarak karşı durmalıyız. Derleniş ruhuyla, devrimci ruh
ile emperyalizm ve işbirlikçilerine karşı savaşmalıyız. Yoksa BOP haritası
ortada: ülkemiz en az üç parçaya bölünecek ve bu bölünme kanlı olacak!
Buna ‘’Hayır’’ demeliyiz.
Hırsızlığa, pahalılığa, eğitimin paralı olmasına ‘’Hayır’’ demeliyiz.
İşsizliğe, geleceksizliğe “Hayır” demeliyiz.
Bunun için de sizleri, gerçek vatanseverlerle birlikte
olmaya yani Kurtuluş Partisi Gençliği’nde örgütlenmeye çağırıyoruz!
Çünkü Kurtuluş Partisi Gençliği:
12 Eylül’de yurt dışına kaçmak yerine vatanını terk etmeyip
işçi sınıfı ile mücadele etmeyi sürdüren; onlarca işgal, grev, direniş
örgütleyen; 1 Mayıs meydanlarını her yıl kızıllaştıran bir devrimci geleneğin
temsilcileri olarak mücadele ediyor!
Mustafa Kemal’in Cumhuriyetçi, Tam Bağımsızlıkçı,
Antiemperyalist, Laik geleneğine militanca sahip çıkıyor!
Sayımızın azlığına, düşmanın çokluğuna; baskılara aldırmadan
mücadele ediyor!
Bu işbirlikçilere, bu namussuzlara meydanı boş bırakacak
değiliz elbet.
Yaşasın Demokratik, Laik, Anadilde eğitim mücadelemiz!
Yaşasın Eşit, Parasız, Bilimsel eğitim mücadelemiz!
Yaşasın İkinci Kurtuluş Savaşımız!
“Saraylar
saltanatlar çöker
kan susar bir gün
zulüm biter.
menekşelerde açılır üstümüzde
leylaklarda güler.
bugünlerden geriye,
bir yarına gidenler kalır
2 Eylül 2017
Kurtuluş Partisi Gençliği
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Öneri/eleştiri ilet.