23 Aralık 2015 Çarşamba

Devrim Şehidi Kubilay Türkiye Halklarının AB-D Emperyalizmi ve Yerli Satılmışlar Cephesine Karşı Yürüttüğü Kurtuluş Mücadelesinde Yaşıyor!

85 yıl önce bugün Ortaçağcı Şeriatçılar; Menemen’de Cumhuriyet Devrimlerine karşı saldırıya geçtiler. Teğmen Kubilay ve gece bekçileri Hasan ve Şevki’yi şehit ettiler.
Şeriatçılar  ne istiyorlardı?
Hilafet ve Saltanatı geri getirmek!..
Oysa Birinci Ulusal Kurtuluş Savaşı’mız dışarıda Batılı Emperyalist sömürgeci güçlere karşı, içeride de Hilafet ve Saltanat’a karşı zafer kazanmıştı. Bu kazanımlar üç beş çapulcuya teslim edilemezdi…
Teğmen Kubilay, Şeriatçıların bu isyanını bastırmak için görevlendirilmişti. O, Mustafa Kemal’in Bağımsızlık ve Laiklikilkesini içten benimsemiş bir yurtseverdi. O, Mustafa Kemal’in;  “Vazifeye atılmak için içinde bulunduğun vaziyetin imkân ve şartlarını düşünmeyeceksin” sözünü eyleme geçiren, onurlu bir genç subaydı. O, dört yıllık dişe diş bir mücadele ile işgalci Batılı Emperyalistleri bu kutsal topraklarımızdan attığımız Birinci Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın kazanımlarının bilincindeydi.
Saldırganlar ise; hiçbir Ulusal değer tanımayan ve Ümmetçi bir toplum arzulayan Ortaçağcı Şeriatçılardı. Doğuştan vatan satıcı ve hain olan bu Hilafet ve Saltanat özlemcileri, Kurtuluş Savaşı’nın başında ve devamında işbirliği yaptıkları Batılı Emperyalistlerin denize dökülmesini engelleyemeyince, Cumhuriyet’ten sonra bu ve benzer çapul hareketlerine başvurdular. Ama başarılı olamadılar. Kubilay’ı katledenler o zaman idam sehpalarında sallandırıldılar ve bu gerici ayaklanma bastırıldı.
85 yıl önce ilericileri, yurtseverleri, laikleri canice katledenlerin torunları şimdi “Ilımlı İslam” maskesi ile (gerçekteyse CIA İslamı-Amerikan İslamı’dır) toplumumuzu Ortaçağın karanlığına sürüklemektedirler. Bunlar da tıpkı dedeleri gibi,Cumhuriyet’e ve kazanımlarına, Bağımsızlığımıza, Ulusal değerlerimize, Laikliğe karışıdırlar.
İşte bundandır; Halkın Cumhuriyet Bayramı kutlamalarını yasaklamaları… 23 Nisan’ları, 19 Mayıs’ları, 30 Ağustos’ları, 10 Kasım’ları yasaklama planları yapmaları… 4×3 modeli ile İmam Hatiplerin önünü açmaları… Şeriatın bayrağı Türbanı bırakalım Üniversiteleri tüm okul ve kamu kurumlarında serbest bırakmaları… Tekke ve zaviyeleri yasallaştırmak için girişim başlatmaları…
Batılı Emperyalistler, 15 Mayıs 1919’da Güzel İzmir’imizi işgal etmeye geldiklerinde, Ülkemizi aralarında parça parça bölüşmüşlerdi. Böylece Osmanlı’ya kabul ettirdikleri Sevr Antlaşması’nı fiilen uygulamak istiyorlardı. Ancak Mustafa Kemal önderliğindeki Birinci Ulusal Kurtuluş Savaşçıları, emperyalist çakalların ve yerli işbirlikçilerinin bu heveslerini kursaklarında bıraktı.
O günlerde de bu emperyalist çakalların en büyük müttefiki şeriatçı güçlerdi. Aradan 100 yıla yakın bir süre geçti, ama bu hain ittifak hiç değişmedi. Şimdi de ABD ve AB (AB-D) Emperyalistleri, yerli işbirlikçileri Tayyipgiller eliyle ülkemiziYeni Sevr’e doğru hızla sürüklemektedir.
Geçmişte askerleriyle işgal edemedikleri topraklarımızı, şimdi NATO’larıyla, IMF’leriyle, Dünya Bankalarıyla, DTÖ’leriyle ablukaya almış durumdalar. Ülkemizin ekonomi politikası bu emperyalist örgütler tarafından belirlenmekte, yönlendirilmektedir. Vatan topraklarımız parça parça bu emperyalistlere satılmakta… Cumhuriyetin kazanımları olan kamu mallarımız, iktisadi kuruluşlarımız emperyalistlere ve yerli uşaklarına yeyim edilmekte… Ülkemiz insanının kaç para emekli maaşı alacağına, asgari ücretin kaç para olacağına, köylümüzün toprağına ne ekeceğine, ürününü kaça satacağına hep bu emperyalist finans örgütleri karar vermekte, bizimkiler de uygulamaktadır… Son olarak ülkenin Köprülerini ve Otoyollarını yerli-yabancı Parababalarına peşkeş çektiler.
Uluslararası planda ise Batılı Emperyalistlerin mazlum Doğu Halklarına karşı başlattığı yeni Haçlı seferlerinde kasap satırlığı yapmaktalar. Ülkemizde bir yandan din alıp satarak, halkı Allah’la kandırırken, emperyalist çakalların Ortadoğu’da Müslüman Arap Halkını katletmesine alkış tutmaktalar. İsrail’i korumak için Kürecik’e yerleştirdikleri Füze Kalkanı yetmiyormuş gibi, şimdi de Maraş’a, Urfa’ya, Antep’e yerleştirecekleri Patriot’larla emperyalist efendilerine hizmette kusur etmiyorlar. Utanmadan bir de kalkıp; “ülkemiz toprakları aynı zamanda NATO toprağıdır” diyerek kraldan çok kralcı kesiliyorlar. Çünkü bunlar, oturdukları koltukları AB-D Emperyalistlerine borçludurlar. Yine bunların dini gerçek İslâm değil CIA dini olduğundan din kardeşlerine sahip çıkmaktansa efendilerine yaranarak biraz daha fazla iktidarda kalmayı amaçlamaktalar.
Bugün Halkımız, AB-D Emperyalizminin ve Ortaçağcı gericilerin kuşatması altındadır. AB-D Emperyalistleri ve Tayyipgiller; Ordu’yu, Yargı’yı, Üniversiteleri, Basın’ı velhasıl kendilerine karşı direnç noktası olabilecek tüm kurumları ele geçirmiş durumdadır. Ancak, bu kuşatma dahi onlara yetmiyor… Klasik Burjuva Demokrasisinin“Kuvvetler Ayrılığı” prensibine dahi tahammül edemiyorlar. Zaten fiilen yürütmekte oldukları “başkanlık sistemi”ni yasal zemine oturtmanın girişimlerini başlatmış durumdalar. Bu gerici kuşatma altındaki halkımız maalesef “cellâdını kurtarıcı olarak görmekte”dir.
Dün Kubilay’ın katillerine misliyle ceza veren, katilleri idam sehpasına götüren ve isyanı bastıran antiemperyalist, laik, yurtsever askeri güçlerin yerinde, o günkü Mustafa Kemalci Ordu Gençliği’yle hiçbir ilgisi olmayan, bu Ortaçağcılar karşısında “topuk selamı” veren tören paşaları bulunmaktadır. Mustafa Kemalci geleneğe sahip çıkanlar ise “Ergenekon, Balyoz” maskeli CIA operasyonlarıyla Silivri Zindanlarına tıkılmıştır. Devrimci Gelenekli Ordu Gençliği de bu Amerikancı, AB’ci, halk düşmanı, Ortaçağcı Şeriatçıların ihanetlerine karşı, tepkisini ortaya koyamamaktadır.
Kısacası bugün Mustafa Kemal’in Samsun’a çıktığı günlerdeki kadar karanlık günler yaşıyoruz. Ama unutmayalım ki,karanlığın en koyu olduğu an aydınlığa en yakın olunan zamandır.
Durum böyle olunca da gerçek devrimcilere, İkinci Kurtuluş Savaşçıları’na çok görev düşüyor. Usta’mız Hikmet Kıvılcımlı’nın da koyduğu gibi:
“(…) insanlığın önünde iki rahmetten biri var: “Ya bile bilesiye, tüm bilinçli kıyasıya öldüresiye ve ölesiye MİLLİ KURTULUŞ SAVAŞI göze alınır; yahut sömüresiye, çürüyesiye, geberesiye kullaşılır. Köleleşilir… Bunu anlamak için “üçüncü dünya palavralarına maval dinlememize hacet yoktur. Yarım yüzyıllık Mustafa Kemal denemesi her şeyi bütün trajikomik yanlarıyla ispatlamış bulunuyor. YA KURTULUŞ SAVAŞI ya da en soysuzca KÖLELEŞMENİN MEZARTAŞI”
Gün, Birinci Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızla kovduğumuz Emperyalistleri ve Şeriatçı güçleri bir daha geri dönmemek üzere bu topraklardan atmak için İkinci Kurtuluş Savaşı’nı başarmak günüdür.
Kubilay, Jöntürk gelenekli bir genç subaydı. Bugün de Ortaçağcı Şeriatçılar önünde diz çöken, savaşçı ruhtan yoksun tören paşalarından rahatsız olan Jöntürk-Mustafa Kemal Gelenekli Genç Subaylar ve Yeni Kubilay’lar vardır. O günün Ordu Gençliği’nin Devrimci Geleneği bugüne dek yok edilememiştir, bundan sonra da edilemeyecektir.
Halkın Kurtuluş Partisi, Emperyalizme ve Ortaçağcı irticaya karşı mücadele bayrağını yükseltiyor.
Halkımızı, Demokratik Halk İktidarını kurmak için Halkın Kurtuluş Partisi etrafında birleşmeye çağırıyor. Halkın Kurtuluş Partisi, bu görevi başaracak sorumlulukta ve kararlılıktadır.
Kubilay’ın anıtında yazdığı gibi; “İNANDILAR, DÖVÜŞTÜLER, ÖLDÜLER. BIRAKTIKLARI EMANETİN BEKÇİLERİYİZ!”
Kubilay’ın geleneğini sürdüren bizler de diyoruz ki;
VATAN AŞKINI SÖYLEMEKTEN ve BU UĞURDA DAVRANMAKTAN KORKAR HALE GELMEKTENSE ÖLMEK YEĞDİR.
Şeriat Ortaçağdır!
Yeni Sevr’e Karşı Yaşasın İkinci Kurtuluş Savaşı’mız! 23 Aralık 2015
Halkın Kurtuluş Partisi
Genel Merkezi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öneri/eleştiri ilet.