4 Ekim 2015 Pazar

Ölüremediler Allende’yi

Salvador Allende, hayatını halkının aç kalmaması, sefalet çekmemesi ve ezilmemesi için harcayan ve bu uğurda ABD destekli faşist bir darbe sonucu elde silah savaşarak hayatını kaybeden Şili’nin ilk kez seçimle iktidara gelmiş Sosyalist Devlet Başkanıdır.

Amacı her gerçek sosyalist gibi; her şeyi üreten ve her şeye sahip olması gereken İşçi Sınıfının ve ülkesindeki tüm ezilenlerin iktidarını kurmaktı.

Daha üniversite yıllarında sosyalizm davasına inanmış ve 1933 yılında Marksist nitelikli bir parti olan “Partido Socialista”yı yani Sosyalist Parti’yi kurmuştur. Ezilen halka yönelik yaptığı politik çalışmalar sonucunda Allende, ezilen Şili Halkının çoğunu kendisine inandırmış ve ona güvenmelerini sağlamıştır. Girdiği ilk seçimlerden başarısızlıkla ayrılan Allende, sosyalizme olan inancını kaybetmemiş ve halkın çoğunluğunu kapsayacak Halk Cephesi’ni ülkedeki diğer sol örgütlerle birlikte kurmuştur. 1952, 1958, 1964 seçimlerindeki girişimlerinden sonra bu dördüncü girişiminde 1967 yılında oyların mutlak çoğunluğunu alarak (oyların yüzde 36,3’ü),  Şili’nin seçimle ilk kez işbaşına gelmiş Sosyalist Devlet Başkanı olmuştur.


Allende seçildikten sonra, “Latin Amerika’dan esen sol rüzgârla” birlikte ülkesini bir İşçi Sınıfı devleti haline getirmeye çalışmıştır. İşçi Sınıfı ve köylülere geniş haklar getirmiş ve ülkesini eşit, sömürüsüz bir sosyalist düzen etrafında birleştirmeye çalışmıştır.
15 yaşından küçük çocuklar ve emziren anneler için ücretsiz yarım litre süt dağıtılırdı Allende’nin Şili’sinde.

Düşük ücretlere zam yapıldı, memurların maaşlarına üst limit koyuldu. Böylece maaşlar arasındaki eşitsizliği gidermek yolunda adım atıldı. Yabancı Finans-Kapitalistlere ait şirketler kamulaştırıldı. Bir ülkenin belkemiği olan sanayiye el attı Allende. Hemen hemen tüm sanayiyi ulusallaştırdı ve bunlara “Toplumsal Mülkiyet Bölgesi” adını verdi. Toprak reformunu başlattı ve tarımla uğraşan herkesi toprak sahibi yapmaya çalıştı. Sosyal güvenlik politikalarını hızlandırdı. Devletin, eğitim ve sağlık gibi aktif olması gereken temel alanlardaki hizmetlerini geniş halk kesimlerine ulaştırdı.

“Büyük bakır madenciliği endüstrisinin millileştirilmesi, büyük tekellerin millileştirilmesiyle bir kamu sektörü yaratılması, bankaların devlet kurumları haline getirilmesi, toprak reformunun yeniden canlandırılması, gelirlerin işçi sınıfı lehine yeniden dağıtılması, konutlandırmada, kamu sağlığı ve eğitimde ilerleme, bağımsız dış politika ve özellikle daha kuvvetli ve birleşik sendika hareketi ve işletme, alım-satım ve fiyat kontrol komiteleri, vb. yoluyla ülkenin geleceğini şekillendirme işine halkın geniş ölçüde katılması gibi tedbirler – bütün bunlar Salvador Allende’nin başkanlığındaki yönetimin tam anlamıyla ulusal, halkçı ve devrimci karakterine tanıklık etmektedir. Geçici yenilgiye karşın bu kazanımlar Şili halkına paha biçilmez bir miras olmuştur. Ve şimdi cunta tarafından yok edilmekle birlikte, işçi sınıfı ve ülke için daima örnek ve ülkü olmaya devam edecektir.” (Rene Castillo, Şili Devriminin Öğrettikleri, İTT Belgeleri, Bilim Yayınları, s. 12-13)

Ve esas problem ABD’lilere ait bakır madenlerinin ve iletişim tekeli olan İTT ( International Telephone and Telepgraphy Corporation- Uluslararası Telefon ve Telgraf Şirketi)’nin devletleştirilmesiyle başladı. Bu yabancı şirketlerin çoğu Amerikalılara aitti ve bu durum elbette onların hoşuna gitmedi. Bütün bunlara ABD tekellerinin sessiz kalması beklenemezdi. Kasım 1970’te Şili’nin, devrimci Küba’yla ilişkilerin geliştirilmesi yönünde adım atması, ABD-Şili ilişkilerini iyice gerdi. Bu gerginlik soğuk savaşa dönüştü. ABD, Şili’nin içişlerine müdahalelerini artırmaya başladı ama Allende, halkının aleyhine olacak kararlarda ikna edilebilecek bir adam değildi. Allende’yi ikna edemeyeceğini fark eden ABD,  sözde Şili muhalefetini kışkırtmaya başladı.

1972’de muhalefet, yabancı şirketlerin devletleştirilmesi konusunda mırın kırın etmeye başladı. Oysaki 1970’te onların da desteğiyle girişilmişti devletleştirme politikasına. Karşıdevrimciler çirkinleştikçe çirkinleşti ve Allende’nin devletleştirme politikasını sekteye uğratmaya başladı. Allende’nin devletleştirme konusundaki kararlı, taviz vermez halkçı, devrimci tutumu, ABD’nin düğmeye basmasına sebep oldu.

Ne yazık ki 1973’ün Ağustosu’nun sonunda, Allende tarafından silahlı kuvvetlerin başkomutanlığına getirilen Amerikan uşağı General Pinochet, ülkenin karışık durumundan yararlanarak 11 Eylül 1973 tarihinde CIA destekli bir darbe girişiminde bulundu.

Salvador Allende ve yoldaşları, ABD uşaklarınca ve CIA ajanlarınca Başkanlık Sarayı’na yapılan saldırılara karşı elde silah korkusuzca saatlerce yiğit bir şekilde direnmiştir. Teslim olmaktansa intihar etmeyi tercih etmiştir.

Karşıdevrimci darbenin başarıya ulaşmasıyla Şili Halkı için on yıllarca sürece gerici bir dönem başlamıştır.

Darbenin ilk günlerinde binlerce Şilili katledilmiştir. Binlercesi gözaltına alınmış, işkencelerden geçirilmiş, sakat bırakılmış, tutuklanmışlardır. Ve on binlerce Şilili ülkelerini terk etmek zorunda kalmışlardır.

Kamulaştırılan sanayi tesisleri geri eski sahipleri olan Amerikan tekelleri ve Şilili Finans-Kapitalistlere geri verilerek peşkeş çekilmiştir. Allende döneminde halkın refahı ve mutluluğu için gerçekleştirilen sosyal politikalar terk edilmiş Şili Halkı büyük bir yoksulluk içine sokulmuştur.
Ama unutmayalım ki halkı için ölen, ölmüş sayılmaz. Sadece bedence aramızdan ayrılmış olur. Onun düşünceleri ve idealleri geride kalanların bilincinde ve mücadelesinde yaşamaya devam eder.
Ve sözlerimizi Şili’nin özgürlük narası haline gelmiş sloganla bitirelim: Venceremos! (Kazanacağız!)

Allende’nin ölümünden hemen önce radyodan yaptığı veda konuşması:

Dostlarım,

Hiç şüphe yok ki, bu sizlere seslenmek için son fırsatım. Hava Kuvvetleri Magallanes Radyosu’nun vericilerini bombaladı.

Sözlerim sitem değil, hayal kırıklığı taşıyor. Umarım, kendi sözlerine ihanet edenlerin utancı olurlar... 

Şili’nin askerleri, birer unvandan ibaret başkomutanları, kendi kendini Donanma Komutanı ilan eden Amiral Merino, daha dün Hükümet’e sadakatini sunan, bugün ise kendini Carabinero’ların (paramiliter polis) başı ilan eden General Mendoza…

Bu koşullarda, sözlerim sadece işçilere: Teslim olmayacağım!

Bu tarihi dönemeçte, halka olan sadakatimin bedelini hayatımla ödeyeceğim. Ve onlara, binlerce Şililinin tertemiz vicdanına serptiğimiz tohumların kuruyup gitmeyeceğinden şüphem olmadığını söyleyeceğim.

Güçlüler ve bize üstün gelecekler, ancak toplumsal dönüşümler ne suçla ne de güçle bastırılabilir. Tarih bizimdir, Tarihi toplumlar yapar.

Ülkemin emekçileri,Adalete olan büyük özleminizin ancak bir sözcüsü olan, Anayasa’ya ve kanunlara bağlı kalacağına söz vermiş bu adama gösterdiğiniz sadakat için teşekkür ederim. Sizlere seslenebildiğim bu son anda, yaşadıklarımızdan ders çıkartmanızı diliyorum: Yabancı sermaye, emperyalizm, gericilikle birlikte Silahlı Kuvvetlerimizin kendi geleneğini bozmasına varan koşulları hazırladılar. Bu geleneğin kurucuları General Schneider ve Komutan Araya da, bugün dışarıdan aldıkları destekle kendi çıkarlarını ve imtiyazlarını korumaya çalışan aynı sosyal kesimin kurbanlarıdır.

Esas olarak size sesleniyorum, ülkemin mütevazı kadınları, bize inanan köylü kadınlarımız, çocuğunu esirgediğimizi bilen anneler…

Size sesleniyorum Şili’nin fikir işçileri, kapitalist toplumun avantajlarından bahsedip duran meslek örgütleri ve sendikalar tarafından yaratılan kargaşaya karşı çalışmaya devam eden yurtseverler…

Size sesleniyorum, ülkemin gençleri, öğrencileri, şarkılarını söyleyenler, bize neşelerini ve mücadele ruhunu verenler…

Size sesleniyorum Şili’nin insanları, işçiler, köylüler, aydınlar, zulüm görecekler. 

Ülkemizde faşizm saatlerdir iş başında. Harekete geçmesi gerekenlerin sessizliği karşısında terörist baskınlar yapıyor, köprüleri havaya uçuruyor, demiryollarını kesiyor, gaz ve petrol borularını imha ediyorlar. Suçludurlar. 

Tarih onları yargılayacaktır!

Hiç şüphe yok ki Magallanes Radyosu susturulacak. Sakin ve metalik sesim sizlere ulaşamayacak. Sorun değil. Sesimi duymaya devam edeceksiniz. Her zaman yanınızda olacağım. En azından, onurlu ve ülkesine sadık bir adam olarak hatırlanacağım.

Halkım kendini savunmalı ancak kurban etmemelidir. Halkım, kendisinin yok edilmesine veya kurşunlarla delik deşik edilmesine izin vermemeli, ancak aşağılanmaya da müsaade etmemelidir.

Ülkemin işçileri, Şili’ye ve yazgısına inanıyorum. Başka insanlar, ihanetin galebe çaldığı bu karanlık ve acı anı yenecekler. Siz de bunu bilerek ilerlemeye devam edin. Er ya da geç, o büyük caddeler tekrar açılacak ve özgür insanlar yeni bir toplum oluşturmak için o caddelerden yürüyecekler.

Yaşasın Şili! Çok Yaşa Halkım! Yaşasın İşçiler!

Bunlar benim son sözlerim, fedakârlığımın boşuna olmadığından eminim. Sonunda, en azından, suçu, alçaklığı ve ihaneti cezalandıracak bir ahlak dersi olacak.

Santiago de Chile, 11 Eylül 1973

İstanbul’dan Halk Kurtuluşçu Bir Liseli Yoldaş