YÖK; kurulduğu 6 Kasım 1981’den bu güne tam 31 yıldır görevini duraksamadan – hatta daha da alenî- sürdürmektedir. Üniversite öğrencilerine uygulanan baskı bir yandan çıkartılan yasalarla; öte yandan kampüslerde kol gezen polisle, Özel Güvenlik Birimleriyle de her geçen gün artmaktadır.
Öte yandan geçtiğimiz yıllarda YÖK başkanlığı yapan Yusuf Ziya Özcan bir açıklamasında “üniversiteleri paralı yapalım, ihtiyacı olana burs verelim. İnsanlar mezun olduktan sonra geri ödesin, Amerika’daki gibi” diyerek parasız eğitim hakkını nasıl resmi olarak çiğnemeye devam edeceklerini açıkça söylemiştir. Yani üniversite öğrencilerinin beslenme – barınma – ulaşım gibi zorunlu ihtiyaçlarını karşılamak bir tarafa, daha fazla rant peşinde olan YÖK; “zaten paralı olan” eğitimi bile beğenmeyerek, “paralı yapalım herkes okumasın” diyerek ne kadar halk düşmanı olduğunu saklama gereği duymuyor bile. Şimdi de yeni YÖK yasasıyla YÖK’ün üniversitelerdeki yetkilerini ve baskılarını arttıran, akademik özgürlüğü ortadan kaldırarak üniversitelerin elini kolunu bağlayan uygulamalar daha da fazlalaşıyor.
“Yeni yasa ile, devlet üniversiteleri dahil üniversitelerde Üniversite Konseyi (mütevelli heyeti benzeri) uygulaması getiriliyor. Kurul’a, süper yetkiler veriliyor. Üniversite konseyinin devlet üniversitelerinde Bakanlar Kurulu kararı ile oluşturulması öngörülüyor.
“-Yeni yasaya göre, Üniversite konseyine, “rektör ve dekanları seçme ve atama, Üniversite stratejik planını ve performans programını onaylama, üniversite yatırım programını karara bağlama görevi veriliyor. Konsey’e ayrıca, üniversite adına kamulaştırmaya, gayrimenkul satın alınmasına ve üniversitenin mülkiyetindeki gayrimenkuller üzerinde üçüncü kişiler lehine ayni hak tesisine karar verme yetkisi de tanınıyor.
“-Kurul, yeni yasa çerçevesinde öğrenci kontenjanlarını ve öğrenim ücretlerini belirleme yetkisine de kavuşuyor. Üniversite Konseylerinin önemli görevlerinden biri de “öğrenci kontenjanlarını ve öğrenim ücretlerini belirler” deniyor. Bu durumda üniversitelerde öğrencilerden ücret alınacağı belirtilecek.
“-Yasaya göre “Üniversite Konseyinin 11 kişiden oluşması öngörülüyor; 5 üyenin üniversitenin her biri farklı fakültelerden ve bölüm başkanı ve üstü herhangi bir idari görevi olmayan kendi öğretim üyeleri arasından; 2 üyenin Bakanlar Kurulu tarafından; 2 üyenin Yükseköğretim Kurulu tarafından (ilgili üniversitenin profesörleri) arasından seçilmesi öngörülüyor.
“-Bu 9 üyenin seçeceği 1 üyenin de ilgili üniversitenin mezunları arasından; 1 üyenin ise üniversitenin bulunduğu ilde en çok vergi verenler arasından ve/veya üniversiteye en çok bağışta bulunanlar arasından seçilmesi öngörülüyor.” (http://www.hurriyet.com.tr/gundem/21856508.asp)
Görüldüğü gibi, Bakanlar Kurulu kararıyla üniversiteleri yönetecek, üniversitenin mülkünü satacak, kafasına göre harç belirleyecek ve içinde bir de Parababası holding patronu bulunacak bir kurul bu. Üstelik bu kurulda öğrencilerin hiçbir söz hakkı yok. Üniversiteye bağış yaptı veya bulunduğu ilde en çok vergiyi verdi diye, yani Parababası diye, birileri üniversite yönetiminde, eğitiminde söz sahibi olurken geleceğini o üniversiteye teslim eden yüzbinlerce öğrencinin hiçbir söz hakkı yok!
Bunun yanında üniversiteye ve akademik kadroya olan baskılar da artırılıyor. Yasa ile birlikte YÖK, üniversiteler için araştırma konusu belirleyebilecek ve zorla araştırma yaptırabilecek. Akademik kadroya da doğrudan müdahale etme şansına sahip olacak, doktora denkliği ve doçentlik konusu bağımsız bir kurul olan Üniversiteler Arası Kurul’dan (ÜAK) devralınarak YÖK’e bırakılıyor. Kimlerin doçent olacağına yeni tasarı ile beraber YÖK karar verecek.
Gerici – Şoven Eğitime Hayır!
YÖK’ün üniversiteler üzerindeki bir başka oyunu da sözde meslek liselerinin önünü açmak adı altında yapılan katsayı uygulamasıyla İmam Hatiplerin önünün açılmasıdır. Asıl hedef tabiî ki meslek liseleri değil imam hatiplerdir. YÖK’ün katsayıyı kaldırmasındaki amacı buralardan mezun olan şeriatçı, Ortaçağcı kafayla donatılmış; tarikata mürit, emperyalizme köle olmuş “adamlarını” üniversitelere sokmaktır. Bu çalışma, Tayyipgiller tarafından Serbest Kıyafet Uygulaması ve sonra da 4+4+4 Kesintili Eğitim modeli ile hayata geçirilen eğitimi gericileştirme, gençliği bilimsel eğitimden tamamen koparma uygulamalarının bir parçasıdır. Önce üniversitelere giren türban şimdilerde ilkokullara kadar girmiş, artık bilimsel eğitimin de izi tozu kalmamıştır.
İşte tüm bu alçaklıklara, düzenbazlıklara, şeriatçı, halk düşmanı uygulamalara karşı devrimcilerin tavrı nettir. Üniversiteler her zaman, aydın, toplumsal sorunlara duyarlı gençlerin yetiştiği, Ortaçağcılığa, faşizme, emperyalizme karşı mücadelenin kaleleri olmuştur. Bunlara karşı en kuvvetli direnci üniversiteler göstermiştir. YÖK gibi bir belanın üniversitelerin başına açılmasının da nedeni budur. Tabiî geleceğin üniversitelileri olan bugünün liseli ve ilkokullu gençleri de çekirdekten laiklik – bilim düşmanı olarak yetiştirilerek gençliğin uyanışının önü tamamen kesilmek istenmektedir. Biz Kurtuluş Partisi Gençliği olarak, bilimin, demokrasinin kalesi üniversitelerin, Ortaçağcı gericiliğin kalelerine ve Parababalarının holdinglerine dönüştürülmesine izin vermeyeceğiz. Bu konuda partimizin programında şöyle denmektedir:
“Eğitim DEMOKRATLAŞTIRILACAK. Ezberciliğe değil, güçlükler karşısında çözüm yolları bulma, yani bellek yerine zekâyı işletme prensibi, öğretim ve eğitimin baş prensibi olacak. Ölçü alınarak, kişiye özel, el yapımı ayakkabı üretir gibi, her öğrencinin kişiliğini ezmeyen eğitim güdülecek.
“Fazla diplomalı bize gerekmez” kaygısı ile, SINAV’lar öğrenci “turnikesi”, ya da salhanesi (mezbahası, kesimevi) haline sokulmayacak. Dönen (başarısız) öğrenci oranı; öğretmenin, öğretim sisteminin ve öğretim araçlarının nitelikleriyle kıyaslanacak ve başarının yükseltilmesi için, saptanan eksiklikler ya da yanlışlıklar hızla giderilecek.
“Öğretimin her kademesine her yaş ve cinsiyetten herkes sınav vermek şartı ile girip belge alabilecek. Her yerde HALK ÜNİVERSİTELERİ kurulacak.
“Öğretim ve Eğitim, biçimi ve içeriğiyle LAİKLEŞTİRİLECEK.
“Anadilde eğitim serbest olacak. Devlet ve diğer kamu yönetimleri bu konuda üzerlerine düşen yükümlülükleri eksiksiz yerine getirecek.
“Yabancı dilde eğitim yasaklanacak. Eğitim bütünüyle bir kamu görevi olacak. Eğitimden para kazanma yasaklanacak. Herkese eşit, parasız eğitim imkânı sunulacak.”
Bizler de, bulunduğumuz okullarda AB-D Emperyalistlerinin ve satılmış uşaklarının çocuğu olan YÖK’e ve eğitim sisteminin gericileştirilmesine karşı laik, demokratik, bilimsel, parasız, anadilde eğitim için örgütlü mücadele vermeye devam edeceğiz. Demokratik Halk Devrimi’ni başaracağız ve liselerimizi, üniversitelerimizi, vatanımızı AB-D Emperyalistlerinden yerli satılmışlardan ve Ortaçağcı ideolojilerinden temizleyeceğiz. İşte o zaman gerçek “Demokratik Halk Üniversiteleri” ile halkımız, bilime sınırsızca ve parasız olarak kavuşacaktır. Mücadelemizin zaferinin temelinde, her zaferde olduğu gibi örgütlülüğümüz yatmaktadır. Tüm devrimci, demokrat, yurtsever, laiklik savunucusu gençlerimizi Kurtuluş Partisi Gençliği saflarında örgütlü mücadeleye çağırıyoruz.
Yaşasın Parasız – Bilimsel – Demokratik – Laik – Anadilde Eğitim Mücadelemiz!
Yaşasın Demokratik Halk Üniversiteleri Mücadelemiz!
Kurtuluş Partisi Gençliği