Bizim analarımız haksızlıklara
başkaldıran yiğit ve onurlu çocuklar yetiştirdi. Köylerde ağalara, fabrikalarda
patronlara, işkence hanelerde polislere boyun eğmeyen, mazlumların yanında
savaşan çocuklar yetiştirdi.
Bedreddinleri, Pir Sultanları, Denizleri,
Hikmet Kıvılcımlı’ları yetiştirdi.
Kudreti 7000 yıl öncesinin güzelliklerinden
kaldı; cesareti ondan sonrasının ezilmişliğinden yürüdü, bu kahramanların.
Bugün burada, insanlık tarihinin
en güzel yolunu seçen, haksızlığa karşı mücadele etmeyi kendine şiar etmiş ve
bunun sonucunda 45 yıl önce dönemin zalimleri tarafından katledilen Deniz,
Yusuf ve Hüseyin Yoldaşları anmak için toplandık.
Onlar Türkiye’nin tam
bağımsızlığı için canlarını verdiler. Onlar, emekçi halkın umudu olup
yüreklerinin en güzel yerini kazandılar. Makinelerin soğuk demirlerinin başındaki
işçilerin sıcacık yüreklerinde yer ettiler. Şan olsun!
Tüm dünyada sömürünün, baskının
artmasıyla yükselen sınıf hareketi ve gençlik hareketiyle bir 68 kuşağı doğdu.
Bu, özellikle 27 Mayıs Politik Devrimi’nin ardından gelen özgürlük ortamıyla
sosyalist yayınların basılması, sendikaların örgütlenmesi gibi önemli adımlarla
birlikte Marksist-Leninist düşüncelerle beslenen bir hareket oldu. Bununla
birlikte o dönem bütün dünyayı etkisi altına alan ulusal kurtuluş
mücadelelerinden de etkilendi. ABD emperyalistlerinin emperyalist çıkarları
uğruna önce Kore’ye daha sonra Vietnam’a saldırması ve yüz binlerce insanı
kadın-erkek ve çocuk demeden katletmesi, 68 Gençliği’nin öfkesini daha da
biledi.
Gençlik, aynı zamanda dünyadaki diğer devrim
hareketlerini de yakından inceliyordu. Komutan Che Guevara ve Fidel Castro’nun
Küba’da gerçekleştirdiği silahlı devrim ve Mao’nun önderlik ettiği Çin devrimi
bu gençler tarafından büyük ilgi görüyordu. O dönemin gençliği yiğit, heyecanlı
ve bir o kadar onurluydu.
Emperyalizm, kuklalarına emri
vermiş ve ülkede kan gövdeyi götürmeye başlamıştı. Her gün birileri ya
sokaklarda vuruluyor ya da işkencelerde öldürülüyordu. Ama bu devrimci gençler
ölümün karşısında bile bir adım geri atmıyordu. Tek yolun devrim olduğunu
görmüş ve devrimi gerçekleştirmek için halklara yemin etmişlerdi.
Usta’mızın dediği gibi:
“Devrim
yapıyorduk, muhallebi değil. Bu yolda ölmek de var öldürmekte…’’
Günün tüm saatlerini devrimci
pratiğe ve teoriye ayıran bu gençler bunu çok iyi biliyorlardı. Ama bir adım
olsun geriye bakmıyorlardı.
Deniz, Yusuf ve Hüseyin yoldaşlar
Birinci Ulusal Kurtuluş Savaşı’mız ve önderi Mustafa Kemal’i de en iyi şekilde
anlamış ve kendilerini “Biz İkinci Kurtuluş Savaşçılarıyız!’’
diye nitelemişlerdir. Bugün bu tanımlamayı tek hak eden hareket biziz! Kurtuluş
Partisi Gençliği olarak bizler Deniz’lerin emperyalizme ve faşizme karşı
tutumunu örnek alıyor, onlara yakışır şekilde bayrağı dalgalandırıyoruz. Bizim
dışımızdaki diğer siyasi hareketler ne yazık ki ne faşizme ne de emperyalizme
karşı mücadeleyi açık açık sahiplenemiyorlar.
Yoldaşlar,
Denizler deyince, kapitalizmin
son aşaması olan emperyalizme karşı savaş ön plana çıkıyor. Bugün de
emperyalizm ve onun baş haydutu ABD ülkemizi o günlerden daha karanlık ve o
günlerden daha savunmasız bir biçimde işgal etmeye bölüp parçalamaya hazırlanıyor.
Yani Suriyeleşiyoruz! Bunun adına da
Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) diyor bildiğiniz gibi. Yugoslavya, Irak, Libya,
Suriye ve birçok ülkede çıkartılan savaşlar, isyanlar, katliamlar bu projenin
bir vagonu rolünü oynuyor.
Ülkemizde patlayan onlarca bomba ve
katledilen Türk-Kürt emekçi halkları da bu projenin bir sonucudur.
Katil AB-D emperyalistleri aynı
zamanda bunlarla yetinmeyip 15 Temmuz’daki iki işbirlikçi gücün Ganimet
Paylaşım Savaşı ve hemen ardından gelen Başkanlık sistemini de emekçi
halklarımıza verem ve kanser gibi sunuyor ve medya baskısıyla iki çıkarcı suç
örgütünün arasında seçim yapmaya zorluyor. Tabii yine de durmuyor…
Kürt sorununa kendi çıkarları doğrultusunda
sözde bir “çözüm’’ önerip bin yıldır
kardeşçe yaşayan iki halkı birbirine kırdırıyor. Genelkurmay’da Amerikalı
generaller volta atarken, Burjuva Kürt Hareketinde de onlarca NATO komutanı
gerillalara ‘’önderlik’’ ediyor. Ülkemizde ki küçük burjuva sol fraksiyonlar da
ne yazık ki onların, yani emperyalizmin peşinden gidiyor.
Denizlerin de söylediği Türk ve
Kürt halklarının gerçek anlamda eşit ve kardeşçe yaşadığı bir Türkiye ancak
devrimci bir çözümle gerçekleşebilir. Bunu da Ustamız Hikmet Kıvılcımlı’nın
bize sunmuş olduğu teori ve pratikle görüyoruz. Biz bu sorunun da çözümü olarak, emperyalizme
karşı dimdik durup Edirne’den Çin’e kadar Türk-Kürt Sosyalist Cumhuriyeti diyoruz.
Çünkü biz devrimciyiz. Bunun
gereği olarak da Antiemperyalist, Antişovenist ve Antifeodalist!
Bu yüzden 1 Mayıs’lar da, işçi
grev-direnişlerinde, halk hareketlerinde en ön safta savaşıyoruz. Ve işte bu
yüzden Denizlerin gerçek mirasçısı biz oluyoruz, yoldaşlar!
Üç kızıl karanfilimizin bedence
aramızdan ayrılışının 45. Yılında onlara olan borcumuzu ancak emperyalizme
karşı gerçek ve doğru bir savaş vererek ödeyebiliriz. Bunu da emperyalizm ve
işbirlikçilerinin tahlilini ortaya koyan bir önderlik ve parti aracılığıyla
yapabiliriz.
Bu dava bizimdir!
Küçücük bedenlerin
kurşunlanmadığı, tecavüze uğramadığı;
İnsanların açlıktan ölmediği
günler için mücadele bizim omuzlarımızdadır.
Bizler, mutlaka Demokratik Halk
İktidarını kurup Türkiye halklarına ve dünya halklarına umut olacağız!
Biz kazanacağız.
Şan olsun devrim şehitlerine! 06.05.2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Öneri/eleştiri ilet.